Elma*
Ölümden geri gelebilseydim eğer, bir elma
için geri gelirdim ve sadece ilk ısırık, ilk
parça ve damağa değen
tatlı serin tutam için, su kadar
yalın ve berrak.
Bazı elma isimleri neredeyse unutuldu
ve o elmaların kendisi de yok artık. Tütsüevi,
Şarapözü ve Muhteşem York, çizgili
Yaz Cengaveri ve Kış Muzu, bodur kubbeli
küçük Roma Güzeli ve dalları yerlere
kadar eğdiren Pound elması.
Üç boğumlu burnuyla Kuzu Burnu,
benekli ve şekerli Mavi Armutkafa.
Grimes Goldeni, Cortland ve Stayman.
Bir elmanın adı Şeker ise, şekerli değildir.
Suyun cismi yoktur
ve toprağın kabuğu olmaz,
güneş bütünüyle süreçtir
ve yağmur yükselemez.
Elmanın göbeği
bir başlangıç ve bir zehir taşır.
Sapı ve kabuğu ve eti
ve tohumu, elmanın ismi
her şeye rağmen çabadır,
ölümün çabasıdır.
Elmayı gözlersen, tek bir
uygun anı gözlersin. Ve eğer
uyursan veya rüya görürsen veya
gün ışığında çok fazla bakar veya
görünmeyeni görmek için
karanlığa dalarsan, işin aslını
kaçırırsın, biçimsize veya çürüyüşe
veya çökerten hastalığına denk gelirsin.
Kağıt gibi incecik yaprakların bahçesinde
kendini pişman olmuş bulursun.
Bir yamaca ihtiyacın var, ince ve düzenli bir rüzgara,
çok kuvvetli bir don, tabii, sonra, bal arıları.
Bir küreğe ihtiyacın var, budama makasına ve merdivene
ve tekrar aşağıya inmek için dengeye.
Elma kurdundan ve larvadan ve yaprak
bitinden endişeleneceksin.
Kabuklu bit ve kurtçuklar ve kınkanatlar
yok etmeye gelecekler.
Ormanlar havayı hapsedecek
ve vadiler sert rüzgarlara boyun eğecekler—
sedir ağaçları mantara yol açacak, onlara
uzak dursan iyi edersin. Cennet
elbette kolaydı, ama sen ve ben bu dünyada
yaşıyoruz ve “bahçenin ortasında duran
ağacın meyvesi”
sözü elma hakkında özel hiç bir şey söylemez;
Eski Ahit’teki “altın elmalar” da
muhtemelen portakaldır.
Ve Melanion’un yere yuvarladığı
meyveler de:
elma ışıldamaz.
Ölümsüzlüğe ilgi duyuyorsan
en iyisi bir ağaç dikmek, ama o zaman
bile formun havanın koşullarına dayanıklı
olacağından tam emin olamazsın.
Ağaç bir fırtınada dağılabilir
veya kanıyla canıyla çalışmanın getirdiği yükten
uzun yıllar içinde parçalara dağılabilir.
Devlet kalan odunu açık havada yakmana
izin vermez; ağır duman nefes almayı
zorlaştırır. Oysa elma odunu
harika yanar, mükemmel ısı verir
ve çok güzel kokar.
Ateş ne var ne yok
içine alır ve sıcak toprağa
geri çekilir. “İşte meyve,
ödülün ve cezan, ikisi
bir arada” dedi tanrı
bekleyen yüzlere.
Dayanılmaz, birden saati
çalışmaya başlayan dünya.
Dayanılmaz, mesafenin
yeni-doğmuş kesinliği.
Sona kalan elmaları külde
pişirebilirsin. Bir çubuğa
dilim dilim dizebilirsin.
Sapını sevdiğinin başharfi
şeklinde bükebilirsin
veya varilde yüzen elmaları dişinle
yakalama oyunu oynayabilirsin.
Geleceği öğrenmek için
çekirdeklerini sayarsan, kalbin
dilinin söylediğinden daha
fazlasını hissedecektir. Bedenin
bir mevsimi vardır, kendisi
bilmese de
ve güzelliğin tohumlarından
yıkım çiçek verecektir.
Ölümden geri gelebilseydim eğer, ki isterdim—
bir elma için geri gelirdim
ve sadece ilk ısırık, ilk parça
ve damağa değen tatlı serin tutam için.
Bir elmayla bir öpücük arasında
çok az bir fark var, arzuyla
arzunun lezzeti arasında.
Sana tersini söyleyen olur-
sa yalancının tekidir, sessiz
çayırdaki bir yılan kadar kötüdür.
Yılana ve yalana karşı dikkatli olabilirsin.
Ama çayır, onun o yeşil yeşil
dalgaları, orada kara ve kıvrık dalların
gölgeleri altında, senin hayal ettiğin
o çayır olmayacaktır.
* Susan Stewart’ın, Eylül 2021’de 160. Kilometre’de yayınlanacak, şairin kendi seçtiği şiirlerinden oluşan kitabı KÖZ’den. Çeviren: Ahmet Güntan.