kırk üç
herkesin bir tanrısı var ne güzel
benim tanrım sevgisiz büyümüş
kaliteli zaman geçirmediğini söylüyor annesiyle
bu yüzden büyümek, anne ve kalite sözcükleriyle derdi çok
zamanla baş edemiyor
herkesin tanrısı kendine sonuçta kendi
şöyle bir bakıyorum küçük memeleri büyük kalçası
gürledi mi canavar değil atsın bu dünya beni üzerinden
tanrım bana çok benziyor pek bi güzel
bu yüzden inkar ediyorum onu sürekli
lütfen diyorum biraz sus
sanki benim şeytanım, tanrım, yangına silahsız ve kalkansız
ordu gibi gidiyor, yanık derecelerini bilmediği gibi
ast üst ilişkilerinden de anlamıyor
zaman zaman bana komutanım diyor
yürüyüşüm değişiyor böyle zamanlar
ayaklarım amortisör, atıyorum dünyayı saçlarımdan
aşk, yara, hayat falan yalan derken kendine geliyor tanrım
tuttuğu gibi saçlarımdan topluyor dünyayı
dünya saçlarımda adeta yasal bir elma, kıpkırmızı
ilişkimizi doğruluyor
birlikteliğimizin tek güzel yanı bu leb demeden leblebi
hatta lebiderya lebi aftab lebi cuybar, bunları elbet tanrım anlıyor
ne zaman su yutsam, çırpınsam, kramplar girse
taşlar bağlıyor ağırlığımca gövdeme
Ey seni sürekli boğulma heveslisi
Müjdelendin ve uyarıldın defalarca
Bazılarımız aranızdan olmamışlar yarattı
Kalpleri taş ağızları yılan, sinsice sokuldular
ve bir ağrı olarak girdiler gövdene
Onların silahları dolu ve dolu ahkâmları
İnsan ne kötü bir sondur
Ey kötü insan ne bir son
Biliyordun dürtüşleri ve bölgelerini
Sendeki flör onlarda epe
Razı değilim senden
Bir canımızı daha kullandın tepe tepe
istiyor ki yazdığım kalemin ucu hiç kırılmasın
öyle dümdüz konformist ki tanrım bak bu bir bıçak
açar açar gene karalarız
bildiğin kirlilik diyor buna tanrım belli onu kan tutuyor
oysa yaşamsal bir sıvı ve bazen gürül gürül akmalı
ikna edemedikçe inkar, palavraları geçtik
birimizden ölmeye başlanmalı.