Soruşturma: 2000’lerde süresiz deney ve bütüncül deformasyon
veya deneysel şiir nereye vardı?
Hazırlayan: Mikâil Söylemez
2000’lerden sonra, başlarda İkinci Yeni’ye mukavemet eden fakat aynı zamanda bu şiiri basamak olarak kullanan, ardından lirizmi ve imgeyi dışarda tutan, ve giderek daha somut bir şiir yazıldı. Deneysellik ve arayışlar bakımından Türkçe şiirde İkinci Yeni’den sonra ilk kaydadeğer atılım bu yıllarda (2000’ler) oldu, denebilir. Kabaca bir bakışla, liriğin ve şairaneliğin karşısında, şiirin kapsamını olabildiğince genişletmeye çalışan, bunu dil, biçim, kapsam, algı, duyuş, vd. nosyonlar aracılığıyla yapmayı hedefleyen, yapan bir şiirle karşılaştık. 2010 sonrasında ise somut şiir kendi türevleriyle karşılaşma şansı bulurken, görsel şiir zaten aksayarak başladığı yarıştan giderek koptu.
Bu soruşturmada 2000’lerden başlayarak 2010 sonrasına denk gelen deneysel çabaların süreç-sonuç bağlamında vardığı yer ve varsa yeni reaksiyonlarını sorgulamaya çalışacağız.
Türkiye’de 2000’lerde ortaya çıkan yeni şiirin 2010 ve sonrasında yatağını genişletmeye çalışarak vardığı nokta, deneysel şiir bağlamında beklenen açılımı –nitelik ve şiir toplamı göz önünde tutulursa– gerçekleştirebildi mi?
Beklenen açılımı bekleyen kim? Öyle bir kamuoyu göremiyorum. Şairler-üstü bir otorite var mı? Bence Türkiye’de yok. Bir şeyler gerçekleşti mi peki? Gerçekleşti. Daha fazlası gerçekleşebilir miydi? Gerçekleşebilirdi. Halen gerçekleşebilir mi? Gerçekleşebilir. “Ötesini edebiyat tarihçisi değerlendirsin” diyeceğim ama bu da boş laf olacak. Şiiri şairler yazıyor, şairler değerlendiriyor yıllardır. İkinci Yeni’nin ötesini etraflıca irdelemeye çalışan tek salt-eleştirmen şiirle ilgilenmeye kırk yaşına doğru başlayan Erhan Altan oldu. Diğerleri, Necmiye Alpay ve Utku Özmakas dışında, dönüp bakmadı bile. Acıklı bir tablo. Düşünen insan az. Bizde hep şairler sınanır, başarı gerilimini hep şairler göğüsler ama doğruya doğru, son 15-20 yılın eleştiri kurumu büyük yetersizlik ve rehavet içinde. İşte “en büyük” eleştirmenimiz Orhan Koçak. İkinci Yeni’nin mikrokozmosu içinde dondu kaldı. Tek adım ileri atamaz.
Deneysel çabalara bu günden dönüp baktığımızda, süresiz deney ve bütüncül deformasyon aracılığıyla girişilen şiir yapım çalışmalarının ayrıksılığını sorgulamaya çalışırsak… veya bunların bileşenleri üzerine ne söyleyebiliriz?
Şayet aynı şeyi anlıyorsak, bütüncül deformasyon aracılığıyla giriştiğim bir şiir yapım çalışmam olmadı hiç. Süresiz deney, iyi hoş, ama neyi deniyorsun? Deney memurluğu da imgecilik memurluğu kadar sıkıcı.
Dergilerdeki şiirlere bakınca deformasyonun daha ziyade giderek sözcük-dil bozumundan algı ve duyuşa yöneldiğini görüyoruz. Bununla deformasyon aracılığıyla başlayan arayışın giderek olgunlaştığını söyleyebilir miyiz? Veya dil kullanımını –sadece- sözcüğe indirgeyen şair refleksine itirazlarınız?
Şairin dünyası önemli bir mevzu. Cöntürk bunu fark etmişti. İster sözcük-dil bozumuna yönelsin, ister algı ve duyuşa, fason egzersizler ile şiir arasında bir fark var. Var.
Kargış Şiir Dergisi, Aralık-Şubat 2017, sayı 1.