Şimdi daha böyle bir şey var. Bir asker olarak tam da devletin en merkez memurların birisi olan Turgut Uyar karşısında tam da böylesi bir şey var. Üniforma giymiş sivil ile doğrudan üniformalı memur arasında sıkıştırılmış şair var. Sıkışan salt şair değil, o bakımdan doğrudan onun temsil ettiği insan. O yüzden daha böyle bir şey var. Gerçi bundan hiç vazgeçmedi devletin aklı. Şairi, gâh bir cekete, şairi gâh bir mevkie, şairi gâh bir göreve indirgemeye çalıştı. Başarısız mı? Hayır. Bunda şairlerin hiç mi payı yok, yazık ki o da var. Ama, gel gör ki, her şey devletin aklı değil ki. Şair akıl dışı olunca, kendi doğasına çekilip sınırına varınca başlıyor gerilim, başlıyor çatışma.
Erhan Altan’ın Tomris Uyar’la, Turgut Uyar üzerine yaptığı konuşma, yer yer dönüp dolanıp Tomris Uyar’ın ağına takılsa bile, öğrettiği, duyurduğu, açığa çıkardığı pek çok şey var. Turgut Uyar’daki büyük sıkıntı ile büyük sıradanlığın ipuçlarını ilk kaynaktan duymak açısından da çok önemli. Ne var ki, okuru uyarır başta Erhan Altan. Sonuçta, “Tomris Uyar’ın gözünden aktarılan bir tarih bu”. Ve göz nasıl çok yakınındaki hakkında yanılma riskiyle doluysa, bu da öyle. Tedbirli okumakta, mesafeli bakmakta yarar var. Her yakınlık nice bulanıklıkla malul sonuçta.
Militan ve aksiyon adımı olamak
İster istemez geriye ve özgeçmişe doğru akan bir konuşma bu. Fakat her konuşma, özellikle sansürlenmemiş her konuşma yine de az şey değildir. Çünkü Tomris Uyar, Turgut Uyar’ın eşi olmanın ötesinde, asıl bu açıdan, bir önemli yazar. Sadece bir tanık değil. Süzücü de. Kendisini arkalayarak değil, şaire, eleştirmen ufkuyla değdiği noktalarda da yol gösterici olmayı başarıyor. Alıştığımız, şair-yazar eşleriyle yapılmış konuşmaların çok uzağında bu açıdan. Hatta ilk ve özgün. Kaç kişi, kaç yazar söz konusu olabilir hem bizim edebiyatımızda.
Tam da şöyle söylüyor Tomris Uyar; “Hakkında yazılanları okumuştum fakat bir eksiklik var gibi geliyordu yazılanlarda. Çünkü aynen sizin gibi ben de onu insan olarak tanımanın gerekli olduğunu düşündüren bir şiir yazdığını düşünüyordum. Sanki bunun birtakım karşılıkları kendi özel hayatında varmış gibi geliyordu.” İşte tam da burada, şiir ve özel hayattaki karşılığını, Turgut Uyar’dan kalkarak düşünmek bakımından bir imkân eldeki konuşma. “Militan ve aksiyon adamı olamamak” ile birlikte bunun iç sıkıntısını, zamansal kırıklıklarını yaşayan bir şairi düşünmek bakımından da ayrıca değerli. Kumar, teknoloji ve matematik arasındaki bağı şaire doğru işaretlemesi ise sürprizli.
Sen misin böyle düşünüp yazan
Devlete gelince… İşte burada, bambaşka bir av mevsimiyle baş başa kalıyoruz. 1969 yılında Türk Dil Kurumu ile Uyar arasındaki yazışmalar kitabın asıl sürprizi oluveriyor. Onur Kurulu adına, Profesör Nusret Hızır imzasıyla gelen bir yazıda, şairin, devlet karşısında savunması isteniyor. Devletin kabuk değil organizma değiştirmiş bu görüntüsüne hem niye şaşıralım. Ama, olan biteni her zaman, bugün bile başka elbiseyle şairin karşısına çıkabilecek olanı işaretliyor bu yazışmalar.
Turgut Uyar, Papirüs dergisinin 19. Sayısında, A. Kutsi Tecer hakkında bir yazı kaleme almış ve “Ahmet Kutsi Tecer, temelsiz bir devrimin bütün sonuçlarını ister istemez yüklenen bir yarı şairdir. Şair olmasına devletçe bunca çalışıldığı halde” cümlelerine yer vermiştir. Sen misin böyle düşünüp yazan! Kurum üyeliğinden düşürülme isteğiyle savunması isteniyor şairin, başka bir devlet katından.
Bu talebe cevabı savunma değil açıklama olur Turgut Uyar’ın. Hatta Tahkikat Komisyonu kurmakla suçlar karşı tarafı. Şair, sonuçta cezalandırılmaz ama bugüne ölümsüz bir belge miras kalır. Devlet aklının işleyişi ile şair arasındaki yüksek gerilim dinecek gibi değil.