Ölmeden Önce Beş Dakika
İskender Savaşır’a
En son ne zaman
bir mektubu kapar gibi kesildi dilin
diye soruyorum kâğıt toplayan gence
Oysa, ne kadar uzaklaşabilir sandal küreğinden diye de
kendime sormuştum
puslu bir sesle
cılız bir yalnızlık çökmüştü Adapazarı’na
Herkes ölmeden önceki beş dakikasından söz açıyor ve
alt ediyordu yaşamı:
Bir atın topukları nasıl zonklar
çeşmeler anıt gibi durmaya yahut akmamaya ne zaman karar verir
hiçbir detaya takılmadan, son beş dakika kurgusu
Anlaşmaya zorlandık diyorlar
yaşamın tadını
bir pencereden sarkıtabildiğimiz sepetten
kırıntıyla edinmek için:
Sirenler çağırdı
bulanık bir sonbahar sonrası
tırnaklarımızı ve kaşlarımızı değiş-tokuş etmiştik onlarla
sirenler hâlâ, tekinsizce, bağırıyorlardı
Biz, tanıklığa zorlandık
ölen sevgililerime nasıl anlatabilirdim ki bunu
kandırılmıştık işte besbelli
Ne söylesek, tırnak içerisinde
aksi, bütünüyle intihal
Sen bana bakarken
bırakmıştım kendimi koltuğa
uzak bir adadan, en uzak koridordan
seyrediyordum, saçlarını alnından kesmiştin
ben parmaklarımı sayıyordum o vakit
her seferinde tamamlayamadan, en baştan
Sen de anlatmıştın ölmeden önceki son beş dakikanı
kirpiklerini ve bakışlarını değiş-tokuş etmek istemiştin son kez
yetmemişti, yetmezdi de
Her boşluğun taşardı sokaklara
inatçı düğüm gibi, hiçbir yardım eli uzatmadan