İki kitap birden
Ahmet Güntan ilk kitabı “İlk Kan”dan (1984) bu yana nitel açıdan hatırı sayılır bir izlerçevrenin büyücüsü oldu. 2009 tarihli “Büyük Ortadoğu Karmaşığı” adlı şiiriyle popüler bir yankı da yarattı. İçerdiği b.k söylemiyle medyada biraz çocuksu bir dikkate mazhar olmuştu o şiir. Oysa Güntan bunun çok ötesinde bir şiir insanı ve düşünürüdür.
Elimizde şairin iki yeni kitabı var. Biri şiir, diğeri şiir üzerine yazılar ve söyleşiler (poetika). Şiir kitabı “parçalı ham.” yıllardır dergilerde yayımlanan parçaları bir araya getiriyor ve şairin aynı adlı manifestosunu içeriyor. “Şiiri yaratma, yavaşça ara” diye başlayan, 12 maddelik, zengin kaynakçalı bir manifesto bu.
Kitaptaki şiirler “Taşıyıcı Monolog”la başlıyor. Şairi mimar olunca, şiirlerin de ‘taşıyıcı’ gibi bir mimarlık öğesiyle yerleştirilmiş olması şaşırtıcı değil. Mimar şairlerden Cengiz Bektaş’ta da rastlamıştım şiirin ‘taşıyıcı’ ve ‘taşınan’ları sözüne.
“Taşıyıcı Monolog” başlığı noktasız kalmış. Oysa uzunca bir süredir şiir ve yazı başlıkları ile kitap adlarına nokta koyuyor Güntan, poetika kitabı “şiirgeldikelimedeboğuldu.” dahil. 2008’de çıkan “Toplu Şiirler.”i de öyleydi. İlk yayımlandıklarında noktasız olanlar da artık hep noktalı. Bitişlerin alışılmışlığını sarsıyor ya da vurguluyor şair.
Görsel dikkat artışı noktalardan ibaret kalmadı; “parçalı ham.”da köşeli ayraçlardan, sayılardan, kimya işaretlerinden, notalardan filan da yararlanıldığını görüyoruz. Örneğin, 11. Parçalı Ham’ın sonunda şöyle dile getirilen bir fikir var:
[ noktalama zenginin ] [ tonlama yoksulun ]
Poetika kitabının adında bitişik yazılmış olan ‘şiir geldi kelimede boğuldu’ sözü, Cemal Süreya’ya bir gönderme aslında. Cemal Süreya, ünlü bir yazısının ilk cümlesi olarak “çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı” demişti (“Folklor Şiire Düşman”, 1956). Aslında o da bir başka büyük şaire, Mallarmé’ye göndermede bulunuyordu. Mallarmé, güzel fikirleri olduğunu, ama bunları şiire dökmeyi bir türlü başaramadığını söyleyen ressam Degas’ya [“Dega” okunur] şöyle demişti: “Ama Degas’cığım, şiir fikirlerle değil, kelimelerle yazılır!”
Mallarmé’ninki bir anlamda fillî durumun hukuka uydurulmasıydı. Şiir o sözden önce de kelimelerle yazılıyordu çünkü, yani tarihsel olarak sözel biçimlere göre tanımlanmıştı. Yine de, modern zihin her tür malzeme gibi sözcükleri de soyutlayıp bilinç düzlemine çıkarmadan edemedi. Soyutlama yeni anlamların nasıl yaratıldığını daha iyi anlamamızı sağladı, Mallarmé’nin sözü de bu yöndeki gelişmenin şiir alanındaki dönüm noktası sayıldı. Cemal Süreya buna göndermede bulunuyordu.
Ve şimdi Ahmet Güntan, şiirin gelip kelimede boğulduğundan söz ediyor. Sürecin geldiği bir nokta mıdır bu? Bir yandan soyutlamakla yetinenlere, bir yandan sözcükten başka malzeme bilmemcilere karşı bir argüman mıdır? Her durumda Mallarmé ile Cemal Süreya’nın iyi bir devamcısıdır Güntan. Bu onun daha geniş alanlarda dolaşmasına engel olmamaktadır…
Dolayım olarak, iktisat yazarlarının “Ayşe Teyze”sini hatırlatan bir “tıfıl garson” da yaratmış şair. İşin bütün ciddiyetiyle iç içe, böyle epey bir eğlenceli dolayımı var.
İki kitap birbirinin varlık nedeni. Hangisi önce okunmalı? En iyisi dergilerde yayımlanma sürecindeki gibi yan yana okumak. Ama aklımız ille önden gitmek istiyorsa, önce poetika. Nasıl olsa o okuma da kısa sürede yan yanaya dönüşecektir.
Milliyet Kitap, 12.04.2012.
[ Bkz: http://necmiyealpay.blogspot.com/p/siir-yazlar-iii-milliyet-kitap.html ]