Müzik.
Çıkıyorsun merdivenleri, birden buruşuyor içindeki kâğıt. Bitti
bu, bu kadar, devamını istemiyorum diyorsun, oturuyorsun
basamağa ama bırakamıyorsun merdiveni— müzik çalıyorsa
terk edemezsin hayatı. Müzik evim, Beethoven ev arkadaşım.
Bir düşünsene, Beethoven’ı terk edip bırakmışım. Eskiden ben
gül yanaklı şen bir şatırdım, yaşlandım, artık 360 derece dönen
bir baykuş başıyım— duygusuzum ben. Güm güm dans ederken
üst katta Zeus’un kocaman ayakları, başına buyruk bir satır geldi
kesti bendeki duyguları. Öyle diyorum çünkü kim tuttu satırı—
görmedim bilmiyorum. Artık nadanım— nobran bir ihtiyarı evimde
gizliyorum. Eskiden gül yanaklı şen bir şatırdım— kim çağırsa
ne varsa orada hazırdım. Açtım buruşan kâğıdı, ikiye ayırdım.
Ölenler için sol cebime bir liste, sağ cebimdeki liste bırakıp
kaçanların. Kaçanlar gitti uzaklarda ölmeye. Ölenler burada
benimle yaşıyor. İnsan kaybetmek o kadar da önemli bir şey
değilmiş— bunu öğrenince insan şaşırıyor. Kalk— dinle, müzik
sana bir şey fısıldıyor. Kim bu yabancı notaları kardeş kardeş
eve getiren— Radu Lupu, duygusuz evin ruhu. Müzik çalıyorsa
terk edemezsin o ruhu. Çıkıyorum merdiveni eteğimde güneş
rengi bir yığın yaprak.[1] Müzikle yaşarız bundan sonra yaşarsak.
[1] Ahmet Haşim