Marina İvanovna Tsvetayeva [8 Ekim 1892-31 Ağustos 1941]. Moskova’da doğdu. Sanat Tarihi profesörü olan babası İvan Vladimiroviç Tsvetayev, Moskova’nın en büyük sanat müzelerinden Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi’nin kurucusuydu. Annesi Mariya Aleksandrovna ise hayatını kitaplara ve müziğe adamış, yeteneğine rağmen babası izin vermediği için müzikte istediği kariyeri yapamamış bir piyanistti. Marina’nın çocukluğu, sahip olduğu tüm olanaklara rağmen, istedikleri kişilerle evlenememiş olan anne ve babasının aile hayatına yansıttığı mutsuzlukla geçti. Altı yaşından itibaren Almanca ve Fransızca şiirler yazmaya ve tüm vaktini piyano çalışarak geçirmeye başladı. Annesini 1906’da veremden kaybetti. 16 yaşındayken Sorbonne’da Eski Fransız Edebiyatı derslerini takip etmek üzere Paris’e gitti. 1910’da, yayımlanmasıyla Voloşin, Gumilyov ve Bryusov gibi dönemin önde gelen Rus şairlerinin ilgisini çeken Akşam Albümü isimli ilk şiir kitabını yayımladı. Tsvetayeva’nın hayatı Rus tarihinin en fırtınalı yıllarında geçti. 1912’de Sergey Efron’la evlendi. Bu evlilikten üç çocuğu oldu. İç Savaş döneminde uzun süre Efron’dan ayrı yaşamak zorunda kaldı. Osip Maldelştam ve Sofiya Parnok’la ilişkileri oldu. Moskova’da yaşanan kıtlık döneminde kızlarını devlet yetimhanesine yerleştirmek zorunda kaldı. Küçük kızı burada 1919’da açlıktan öldü. 1922’de ailesiyle önce Berlin’e, ardından Prag’a göç etti. 1925’te Paris’e yerleşti. Burada kızı, oğlu ve eşiyle yoksul bir hayat sürdü. Bu yıllarda Rainer Maria Rilke ve Boris Pasternak gibi şairlerle mektuplaşmaya başladı. Tsvetayeva 1939’da Sovyetler Birliği’ne geri döndü. Kocası Sergey Efron ajan olduğu iddiasıyla tutuklandı. Kızları Ariadna Efron hayatının sekiz yılını geçireceği bir çalışma kampına gönderildi. Alman ordusu Sovyetler Birliği’ne girdiğinde Tsvetayeva oğluyla beraber Tataristan’daki küçük Yelabuga kentine yerleştirildi ve 31 Ağustos 1941’de burada kendini asarak yaşamına son verdi. 10 Ekim 1941’de ise Sergey Efron kurşuna dizildi.
Tsvetayeva’nın şiiri, gerek 20. yüzyıl başı Rus şiirindeki “Gümüş Çağ”ın, gerekse tüm Rus edebiyatının seçkin ve özgün sayfalarından birini oluşturdu. Dizeleri Rus şiirine, tüm trajik çelişkileriyle kadın ruhunun derin ve güçlü bir anlatımını kazandırdı.