Keşke
Kristal bir ışık görüyorum,
Kör pencereden kusurla süzülen;
Yükselen o kutsal ışığın çam ağaçları katlarına yansıyıp,
Dallara tırmanıp gökyüzüne fışkırdığını.
Görüyorum, kapkara bir kurbağayım,
Sinsice çökmüş odasına;
Pineklediğim bir oda var,
Pek tabii kibrit kutusu kadar bir evim;
Ev denemez doğrusu, moloz yığını inşaat.
Bilirsin, kuş olmayı istemedim hiç,
Bir kuştum zaten;
Uçarak öteki mistik hayat kıpırtılarına kondum ki,
Kanatlarımı kopardı hükümetin polisleri.
Benim de keşkelerim var, hep oldu;
İlki şimdi elli birinde olmasam,
Yirmilerimin çetinliğiyle çarşılarında kaybolsam Beşiktaş’ın.
O küçük berber dükkânı pub olmasa, tıraşa otursam,
Gövdemde hâlâ bahçeli lokanta yıllarının kalbini taşısam,
Yıldız’ın “Zülüf” türküsünü patlattığı TV programı devam etse,
Trafik polisine fuck çakan otostop yaptığım punk jönle yine yola düşsem,
Serencebey’e Gülizar’ıma geri dönsem,
O tek göz odada onu sevsem ömrümce,
O beni güldürmek için cincinlikler yapsa,
Ablamla marş söylesek,
Kamelyada babacığımla şarap çeksek,
Jülyet’e Romeo’yu artık unutması gerektiğini söylesem,
Anneme, “Seni saraylarda yaşatacağım” desem,
Tutkularımız benzeşse,
Sürgünde ütopyalar serpiştiren prens olsam.
İyi ki pamuk yetersiz kaldı kanımı silmeye,
İyi ki Beyoğlu’nda aşktan yerlere düştüm,
İyi ki sordum efendiye, tarih-yazgı ilişkisini,
İyi ki secdeye değdi alnım.