Düş

 

Şairin aklına Vaiz’in eski metni düşer: Hepsi boş, ve yeli kavramağa çalışmaktır!

 

Düşün biraz gençliğinin güneşini

On yaşındayken parlayanı

Şaşkınlık hatırlıyor musun gençliğinin güneşini

Gözlerini tam üstüne dikersen

Kısarsan

Hâlâ seçebilirsin onu

Pembeydi

Göğün yarısını kaplıyordu

Ona karşıdan bakabiliyordun

Şaşkınlık bunda ne vardı ki o kadar doğaldı ki

Bir rengi vardı

Bir dansı vardı bir arzusu vardı

Bir sıcaklığı vardı

Olağanüstü bir uysallığı vardı

Seni seviyordu

Bütün bunları bazen ömrünün orta yerinde ve trende koşarak sabahleyin ormanlar boyunca

Hayal ettiğini sandın

Kendi içinde

Eskiyen güneşleri kalbe kaldırırlar

Çünkü orda kımıldamaz işte o güneş

Evet bak işte orda

 

Yaşadım hüküm sürdüm

Ne büyük bir güneşle aydınlattım

Yazık öldü

Yazık asla da

Var olmadı

Ha şu güneşi diyorsun

Gene de gençliğin mutsuzdu

Kudüs’ün kralı olmaya gerek yok

Her hayat kendi kendini sorgular

                                               Her hayat kendine sorular sorar

                                                                                              Ve her hayat bekler

Her insan yolculuğu baştan yapar her şey sınırlıdır daha fazlasını nasıl görebilir ki insan

Ve makinaları icat ettik

Geldiler her şeyi kırdılar yaşlı toprağı deldiler yaşlı havaya doluştular

Dalgalar ışınlar dingiller gıcır gıcır

Ve korkunç bir hale büründü iktidarım

Endişem de

Kararsızlığım

Yerimde duramaz oldum

Arıyorum dönüşüyorum

Artık gerçek yaşımda değilim her şeyle eğleniyorum

Ama Tanrım eski savaş geri döndü daha yeni değişmişti

İnsan kanı tek şekilde akar

Ölümün tek bir adımı vardır hep aynı adımla üstüme gelir

Maskesi değişti mi balmumudur

Mesafe kısaldı ruhum daha mı yeni

Daha iyi demiyorum

O yürek yok bende

 

Uzağız çileden tevekkülden ama

Aldığımız zevktir hep asıl suçlu

Çünkü mutsuzluğu gerekçelendirmenin gereği var mı mutsuzluk şehrimizin boy attığı topraktır bizim

Neşe saflık

Yaklaşmayın

Neşemiz hususundadır

Acıklı görünmesi kibrimizin

O kadar acelemiz var ki

O kadar eski vesvesemiz

Evet neşemizledir titriyoruz

Yoz kız çocuğu

Ancak evrensel kederin üstüne asılı duran ruh

Dedi ki sizin duyularınız var sizi hazzınıza onlar kavuştursunlar

Ve ağızda acı bir tat

Daha acı

Ve bu nasılsa hız kazanır acılığın içinde

Bizim için

 

Ebedi yargıç

Ne güçlüdür aptallık ki yıldızlar parlar onun için

Işık ona bu kadar yakışır koca trenler onu götürür böyle her yere

Bütün şehirler onun toplaşmaları onun zevkleridir

Ve pazar günü onun aile saadetleri fark edilir

Düzensizlik ve hafiflik uğruna

Savaşın arkasından nasıl bir zafer

Herkesin hayatı çok daha güzel

Bu ne yücelik boksör için

Şair

Hep beşinci katta oturur karnı eski bir açlıkla kazınır

Gelecekteki ölümünün üstüne derin derin düşünür ebedi olmaya çalışır

Ama eskisi gibi ölümü sever sanmayın sakın

Sorgular

Yoklar

İç çeker sayıklar

Ve hayat diye düşünür gerçekten de harika olurdu eğer

 

En büyük mesele ölmektir daha ö’sünü bilmeyiz

Daha önce geçenler bir daha geçmez olur

Ama itiraf ediyorum içimde endişe yok

Onlara inanmıyorum artık

Onları anlamadan yok ediyorum onlar ölü

Ey sessizlik

Suç ortaklığı

Belki de mesele bile değildir belki ölüm bizim için hiçbir şeydir

Ya da tersine

Her şey o biricik ölüm içindir o büyük kapı sundurması için o mutlu liman için

Geminin girdiği

Yo hayır çünkü ben mutluluğa inanmıyorum ve ölüme inanmıyorum

En içimde size itiraf ediyorum ölümsüz olduğuma eminim

Mayamda boş gurur

 

Gençken zamanı severdim

En genç olmaya dayanamıyordum

Buğdaygili taneli severdim ağaçları müzik gibi uzandıkları zaman

Gençken yaşlıları severdim

Şimdiyse gölgemle öbür yamaca eğiliyorum inen yamaca

Artık bilmiyorum nice zamanlar tattım

Belki yaşlılıkla sakinlik gelecek

 

İnsan taptığı şu ağzı ne kadar aşağılar

Ama cezbe arayınca onda bulur her zaman cezbesinin peşinden gider

Canlılığı

İnsan hep kokusunu ve lezzetini ve rengini ister kadın vücutlarının

Esnekliğini

Yalanını

Sedef rengi tende o iffetle ölümden gülümseyeni

Ve sonra arkasından

Üzüntü gelir

Üzüntüsünü görünce tanır insan

 

Amma aradık – mucizeyiz biz mucize

Hiçbir şey

Bu dünya dimdik ayaktaydı sonsuzdu bak işte eğik şimdi birinden öbürüne kayıyor

İnsanın vizyonu genişledi ama arkada kalanlar azalıyor gitgide

Düşünce zayıftır cılızdır boştur Samanyolu gibi bir duman izidir

Oysa dünya maddidir uzanımlıdır korkunçtur cehennemin çeperi gibi sahicidir

Düşünce gülümser çünkü ölecektir belki

 

Şu karşıt yıldızlar

Ateşi yakan adam ile ateşte aydınlanan kadın

Arz eden adam ile talep eden kadın eylem ve gizem

Fırlatan adam ile kuluçkaya yatıran kadın her zaman her saat varlar

Elçi Adam ile Avlanan Kadın dört dönerler yumurta biçimli mavi uzayda

Sonra birleşip

Uzun bir şarkı olurlar tizlerle peslerle

Hep düşüşler hep ilkbaharlar

Nasıl geliyorlarsa öyle gidiyorlar

Hep dalga biçiminde katman tizler ve pesler

İşte hepsi bu kadar

Bir de denizin paçaları yaprakların yeşermesi dağların dünyevi tantanası

Üzüntünüzden korkmayın benimkidir

Bizimkidir onunkidir

Ey yücelik

Korkmayın işte burda huzur burda hayat hayat harikadır

Hayat boştur

Hayat harikadır hayat harikadır boştur

 

(1924)

 

Esrarengiz Düğün’den (1925)

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr