Öyle bir hız ki, hem hıza bağımlı dünyevi gidişatı yakalayabiliyor hem de hız kapitalizminin uyuşturucu etkisiyle aptallaşmıyorsunuz. Ben hep, o hızın peşindeyim.
Bu hız öyle sabit bir hız değil. Çıta giderek yükseliyor. Yükselsin. Zaten mesele de orda değil. Mesele hızı yönetebilmekte. Hızın kavrama noktasını bulabilmekte. Hızın sizin kontrolünüzde olduğunu hissedebilmekte. At binicisi atıyla bütünleşirse atı beynine bağlı uzuvlardan biri haline getirebilir. Bu onun hız fetişini çözmesi, hızı kenara koyup işine bakması demektir.
İşte 160. kilometre benim için böyle bir hız düşüncesinin temsili eşiğidir.
(ANI: Lise öğrencisiyim. Yeni arabamızda babama soruyorum, “Baba ibre en son 180’i gösteriyor, 180 basabilir misin?”. Babam cevap veriyor: “Hayır oğlum, istesek de 180 basamayız. Ben denedim, araba 160’ta sarsılmaya başlıyor.”)