Seni iyileştiren beni de iyileştirir mi?
Seni iyileştiren beni de iyileştirir mi?
Senin müziğin, senin bakıp da gördüğün güneşin batışı,
beni de iyileştirir mi?
İbrahim dedi, ben batanları sevmem.
Gene de iyileştirir mi?
Bu hastalığı ben kapmadım sokaktan,
sen taşımışsındır bana, ben evimdeyim suda, habitatımda.
Sen filsin.
Orman mı, çöl mü yoksa bataklık fili mi?
Dışarılardan mesela hangi bataklıktan?
Filler de kocaman
ama fil empatisi diye de bir şey var.
Allahtan var.
Sokakta yürüyüp bir eve girebiliyorsun en azından.
Giremesen,
dışarısı ıssızlıkta senin için daha büyük bir problem,
fildişi popülasyonu büyük bir problem,
kaçak avlanma tehlikeli boyutta.
Hey fil, seni iyileştiren müzik kaç yaşında?
Yıllara meydan okuyup,
en derin yürek acılarına,
en büyük susuşlara,
dâhilerin, dilemma içinde olanların, dünya için bir şey yapmış olanların kulaklarında çaldı mı bu müzik?
Ben iyileştiren müzik diye buna derim,
katlanma gücü.
Kendi ömrü içinde çok şey söyleyen 5 dakikalık müzik.
Beni iyileştirir.
Burada hemfikiriz.
Güneş baktığım yerde bana bakıyor,
Seninki de sana mı bakıyor?
Ama sanki benim için bakıyor.
Acaba bugün mor batar mı?
Yapar mı bana böyle bir kıyak?
Yürüyorum, o da beni takip ediyor.
Adımlarımı yavaşlatıyorum,
adımlarımı bir ileri
bir geri yapıyorum,
hâlâ benimle,
benim peşimde.
Kafamı çevirip bakıyorum güneşe,
zihnim mi mor yapıyor,
yoksa gerçek mi, bilemedim,
gökyüzü mor.
Sen ne renk görüyorsun güneşe bakınca?
Sahildeki yüzlerce insan sanki figüran,
onlar da baksalar güneşe, şipşak fotoğraf,
belki onları da takip eder güneşin bin bir yüzünden biri.
Benimki beni takip ediyor,
bakışımda çektiğim anlık yüzü.
Beni de iyileştirir, seni iyi yapan,
batan güneş de uyar bana.
Aynı şeyler iyileştiriyorsa bizi
güneşe bakarken, müziği duyarken…
Belki yeni bir habitatta buluşabiliriz,
aynı habitatta bulunabilmek için bir fille
yeterli sebep değil mi bunlar?
Batanları sevmem dedi İbrahim,
ama güneşin bir yüzü batanların en güzeliydi.