YUHLAR KOROSU

 

Keşke Kalahari Çölü’nde belkiler içinde

onu orasından bunu burasından

otlatan bir çingene olsaydım

nereye gidilecek kimsede terlik yok

değişik ölüler kalmış ardımda

zalim felek gülle donatıyor hepsini

hepsini hallediyor

Sırtımı güneşe verip oturduğum güneş devrilmiş

kapıları zorlayan inat

ağaçlardan başlayan saadet

ne ki iki ayak bileğinden seni tutup

kaldırmışlar havaya merhaba demişler nasılsın

sen ipin ağzındasın

iyiyim çok teşekkürlerin devrilmiş

bu ağacın burası devrilmiş

bulanık gök altında dağlara duman devrilmiş

senin kor yüreğinden acabalar geçiyor

dağlar dağlar normal dağlar

ağacın yemyeşil dalları devrilmiş

 

o herkesten ama herkesten önce ölecekmişsin hissi

boynuna gerdiğin ipi mi ayağına dolanmış olanı mı

seçeceksen al seç birini üstünde yürümen lazım

ip seni yaşadığına inandıracak

düşmezsen göğsündeki bıçak da geçecek

bu değil

burası değil

böyle değil

toprağın altında da göğün üstünde de aynı çürümüş kanatlar var

uçmak öyle devrilmiş

 

ışıkları kırmak istiyorum

sokak ışıklarını mezar ışıklarını

sade ışıkları

az bulanık ışıkları çok bulanık ışıkları

garip ışıkları gebermiş ışıkları

kırmak istiyorum dur devrilmiş git devrilmiş

ışıklar kör etmiş bizi

bizi bizim bahçelere gömsünler

ağaç altlarını eşeleyerek

toprağı deşerek

o kapılar kapanırken ordaydım

o yarımlar yarım kalırken ordaydım

o sularda boğulurken ordaydım

başka ülkelere giderek anlatamam

bu piyanoyu içimde gezdirerek anlatamam

beş dilim olsa anlatamam

yüz ağzım olsa anlatamam

 

o gökyüzündeki keskesor biliniyor

bütün incinmişlere söylediğim iyi giyinelim kendimize sahip çıkalım

hayvan gibi iyi olalım köpek gibi zımba gibi

biliniyor

insanlara ben buraya çok uzaklardan geldim söyledim

şeker söylemedim bal söylemedim

edebildiğim kavgalar da üzülmesin istiyorum

 

karşıda evi olmayan evlekler

elverişlimden kavuştaklara bir taş street

ve tepelerde eğim devrilmiş

göğsün eşhed, bu zafir bu çığır seni geçti

 

düğüm gibi iri göğüslü pejo kimi eve bırakmış

“-film neyi anlatıyor?

-acıyı

-hadi ordan!”

kimsesizsin, bu yankılansın

davul varsa bunu çalsın

sağır kim kolları havada cenaze kim

kuvvet ver adımlarına bu yolu görüyorsun

ikametgah devrilmiş

kucaklayamıyorsun dünyayı karnı insan dolu onun

 

dal çizeriz yapraklarımıza hiç zor değil

dayanmak ile dayanmak karşılıklı apartman gibi

umur vuruluyor, böyle böyle kendimiz oluyoruz

çukur devriliyor

dişimiz, bileyimiz, yumruğumuz

bu alay

bu şen tabur

kimse kimseye haber vermeden

hiçbir şey hiçbir şeye haber vermeden

bir

iki

üç

deyip aynı anda gürültülü

gürültüsüz devrilmişler

 

kıyıya çok iyi vuruyoruz

nerden biliyoruz yüzmeyi

dinlenerek ateşi körükleyerek İrlanda diyerek

ağzımızı daha büyük açarak AAAA! diyerek

birbirimizin hayatıyla ne yapıyorsak yapıyoruz

ama dokunmak yok eller yanık mis gibi

iyi olan kessin sesini bağdaş kursun otursun çadırlarda

güzel olan ağlasın

haklı olan çıldırsın

yumruğumuz belli olsun

yumruğumuz belli olsun

 

her şey gerçekleşmiş ve devrilmiş

çizme ve baret

iyi günler iyi akşamlar

akşam ve gün

herkesin olduğu bir cadde

evin içi, boyunlar, borçlar, hikaye

kanun ve minnet

yavru kediler, kadehler

eksi ile eksinin çarpımı

biri var diğeri yok, diğeri devrilmiş

sıkıcı dozer yolu bozuyor

yuhlar korosu geçiyor yuhlar korosu

devrilmiş

 

kaç hayvanla göz göze geldim

canlı mülk edindim gebermedim

zararsızlara sarıldım sakinledim

devrildim taşı kendimden yonttum

de ki her şey düzelecek

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr