KASABA PEOPLE
Garip öldüğünde Pele varmış. Tariş kurulduğunda ben neydim ki. Koskoca bir hiç. Kalorifer peteğine altın dökenlere acı acı gülümsedim. Ulan kasaba people. Ulan kasaba people. Pele’nin amerikan bayraklı kravatını yazmak bana yakışmaz. Ordan bir amerikalı değilim bilmem ne çıkarmak. Böyle basitlikler bana yakışmaz. Pele’ye göre dünya bir Peleköy. Sana göre senköy. Bana göre benköy. Bu şekilde bir yere varamayız. Uzaklardan gelen subaru sesleri. Bütün mösyölükleri kapatma düşüncem vardı. Ama kasaba people’a bakınca vazgeçtim. Kaldığınız yerden devam edin. Tuhafiye. Mefruşat. Konfeksiyon. Tanzim. Möble. Nedir bunlar. Soya sütü. Azınlıklar ayılıyor. Kalbimin altın sinekliği yok. Olsa da çoktan uçmuştu rüzgarda.
Madde, manayı ikna ediyor hadi iniyorlar çarşıya. Bir kadın paroleyi söylüyor. Ve dostça (!) bir uyarı: kasabayla uğraşma. Mantığı kısarak acımıştım zaten acımayı kestim. Uluyan bir rengi zihnimden kovdum. İsim vermicem. O renkteki her şeyi zihnimde yarattığım kargocuya verdim. Hem de eve çağırarak. Zihnimde inanılmaz bir bütçe yarattım.
Her gün bir köprünün bir parçasını tırla giderken görürdüm. Oooo, köprü gidiyor derdim. Onlar gidip köprü oldu. Böylece Pueblo tütünlerim geldi. Belki birileri de oooo tütünler gidiyor demiştir. Meksika’da bir kasabadan geçerken.