voyeur
ben galiba hep izlemeyi sevdim
denize girmeyi değil de denize girenleri izlemeyi kıyıdan
filmlerdeki yaşamlardan hep korktum ama yine de onları izlemeyi sevdim
“şairler, yazarlar, sanatçılar gibi yaşamak” benim boyumu aşardı ama onların yaşamlarına sızıp yaşayışlarını izlemeyi sevdim
yazmaktan çok okumayı sevdim
sevişmekten çok porno izlemeyi
bir yeri gezmektense orada otururum ve izlerim
orayı gezenleri, sağa sola bakınanları ya da yalnızca orayı, oranın görünmeyenini, duyulmayanını dinlerim
içmektense içenleri izlemeyi severim ve içenlerin yavaş yavaş sarhoş oluşunu izlemeyi ve sonra sapıtışlarını ve kontrolü bırakışlarını izlemeyi
kendini kolayca akışa bırakabilenleri, böylece mutsuzluğunu örtebilenleri
korkmadan, nerede olduğunu umursamadan ve kimlerle, içenleri ve sarhoş olanları ve öpüşenleri, sevişenleri, eylemlerinin ihtimal dahilinde olan ya da olmayan sonuçlarını hiç umursamayanları izlemeyi severim
partilerde fark ederdim hep kimlerin kimlerle ne şekilde hangi odalara çekildiğini
hiçbir zaman bir partide sevişmeyi istemedim ama o karanlık odaların anahtar deliklerinden-
çok istedim ama hiç yapmadım, zaten hep karanlıklardı göremezdim
bunlardan bağımsız olarak, hayatımı mahvetmeyi değil de hayatını mahvedenlerin hayatlarını mahvetmeden önce aldıkları korkunç kararları ve bunların sonucunda yaşamlarının iyice elden gittiğini kabullenen ve böylece daha da kötü kararlar almasını beklediklerimin tahmin ettiğimden çok daha kötü kararlar almalarını büyük bir hayretle izlemeyi severim
aksine, hakkıyla yaşayanların hakkıyla yaşayışlarını da izlemeyi severim
ama özellikle inananları izlemeyi severim
yaptıklarına inananları izlemeyi
kendileri dışındaki şeylere inananları
kendi kontrol mekanizmalarının dışında gelişen büyük ve küçük şeylerin âkıbetinin olumlu seyirde olacağına inananları
izlemeyi
olanların ve olmasını dilediklerimin karşısındaki sessizliğimle ilgilenenleri de izlemeyi severim çünkü ben galiba hep izleyeceğim ve bunu sevmek bana ağır gelmeyecek hiçbir zaman