Herkese Osman Konuk’tan: Sıfır İroni

Sıfır İroni, şair Osman Konuk’la yapılmış söyleşilerden, yanı sıra şairin Heves ve İtibar dergilerinde yazmış olduğu küllük yazılarından oluşan bir derleme kitap.

“Tanınmamak için şair” Osman Konuk’un şiirini tanımak isteyenler için 160. Kilometre yayınevinden çıkan cep kitabı boyutundaki bu derleme önemli bir kaynak işlevi görüyor. Çünkü baştan sona ya da ortadan sona ya da sondan başa sayfalarını çevirirken kitabın, Osman Konuk şiiriyle tanışmış olmanın, bu şiiri tanımak anlamına gelmediğini görüyorsunuz.

Sıfır İroni için Osman Konuk’la ilgili her şey demek zor olsa da, Sıfır İroni Osman Konuk şiirine dair önemli ipuçlarını şairin ağzından yakalayabildiğiniz bir kitap.

 

Ben hiç 80 kuşağı değilim…

Osman Konuk’un hep genç kalan şairlerden olmasına rağmen, 80 kuşağı şairlerinden olduğunu belirtmemiz gerekir. Üç Nokta dergisinin yapmış olduğu 80’ler Soruşturması’na verdiği yanıtlarda Konuk, ilk şiirinin 1977 yılında İzmir’de çıkan Yeni Sanat dergisinde yayımlanmış olduğunu belirtir. Aynı soruşturmada, şair, “[b]ir sözcü konumunda değilim.” der; 80 kuşağını temsil eden biri olmadığını hatta 80 kuşağını konuşmak için doğru isim olmadığını söyler. Ancak, Osman  Konuk şiirini tanıyan okur, bu satırların ironik bir anlatım içerdiğini anlayabilir. Evet, Konuk 80 kuşağını temsil edemez, çünkü 80 şiiri temsil edilemez bir şiirdir, şairin de belirttiği gibi bu kuşakla ilgili söylenen her şeyin tersini de söylemek mümkündür.

Osman Konuk, tekrarlamak gerekirse, 80 kuşağını konuşmak için doğru isim olmadığını söylemiş olsa da, “doğru kişi” olduğunu metinlerin bazen satır aralarına saklanmış olan saptamalarıyla göstermektedir. Konuk, 80 kuşağı şiirine ilişkin konuşmalarında “derin 80 kuşağı”ndan bahsetmektedir:

“80 kuşağı hakkında kuracağınız her yargı cümlesi yine 80 kuşağından başka örneklerle yanlışlanabilir. Çünkü bir 80 kuşağı var, bir de derin 80 kuşağı var.”

Derin 80 kuşağı okurun alışık olmadığı bir ifadelendirmedir. Ancak Türkçe’de gerçek şiir eleştirisi yaşayan şairlerin şiirleri üzerinden yürümemekte, halen geçmiş kuşakların şiirlerinin irdelenmesi biçiminde sürmektedir. Bu yüzden 80 şiiri olarak bildiğimiz şiir, gerçekten 80 şiirinin kendisi midir, yoksa köpüğü müdür? Derin 80’ler öncelikle bu soruyu akla getirmektedir. Yanı sıra Sıfır İroni’yle gündeme gelmesini temenni ettiğim derin 80 kuşağı ifadesi Konuk’un söyleşilerde verdiği yanıtlara sıkışıp kalmış gibidir; ne şairin kendisi derin 80 kuşağının ne olduğu ile ilgili detaylı açıklamalara girişmiş, ne de bir başkası bu tanıma mercek tutma gereği duymuştur.

Osman Konuk, yazın yaşamının hiçbir döneminde şimdi merkezci bir açmaz içine girmemiş, döneminin önyargılarını ve kabullerini eleştirerek, zamanın ve mekânın sınırlarının üzerine yükselmeyi bilmiştir. Ancak bu demek değildir ki, Konuk şiiri dönemiyle bağlantısız bir şiirdir. Konuk 1980 darbesini şiirlerindeki gibi yalın bir ifadeyle şöyle anlatmaktadır:

“Darbe günü biriyle buluşacaktım ve onu bir daha hiç göremedim mesela.”

 

Tehlikeli Belki

Konuk’un 80 darbesine ilişkin belki en dolaysız deneyimini aktardığı bu satırlardan sonra okuyanın zihninde birçok soru belirebilir ve bu soruların yanıtsız kalmaya mahkûm olduğu da aşikârdır. Ancak okurun çok iyi bildiği bir şey vardır. Osman Konuk 1979-1982 döneminde yazmış olduğu ve Seni Yalnız Ben Anlarım adlı kitapta toplanan şiirlerine, Gencolmak (1983-1991) bölümünü ve 2000-2005 döneminde yazmış olduğu şiirleri de ekleyerek, 2006 yılında bir şiir kitabı yayımlamıştır: Tehlikeli Belki.

Sadece bu önemli şiir kitabının adı bile, 1977 ile 1984 yılları arasındaki ağırlığını hissettirmiş olan 80 kuşağı ruhunu yansıtmaktadır: “Yenilmişlik” ve belirsizlik.

Kitaptaki söyleşilerden bir tanesinde Murat Tokay’ın şu sorusu yer almaktadır:

“Kitabın isminde, kendine ‘Tehlikeli belkinin filozofuyum’ diyen Nietzsche’ye bir gönderme var mı?”

Soruyu soran Tokay, şairin ifadesiyle bu açık göndermeyi ilk tespit eden kişidir. Ancak şairin “derin 80 kuşağı” ifadesinde olduğu gibi, Konuk şiiri açısından felsefi arka plan açığa kavuşturulmuş değildir. Oysa Nietzsche nasıl Platon’un mağara benzetmesini insanların dünyadaki durumuna uyarladıysa, “mağaranın dibinde zincirlere vurulmuş olarak ve duvardaki gölgeleri gerçek sanarak yaşayan insan”ın Konuk’un şiirlerinde var olduğu söylenebilir. Konuk, dizelerinde kâh bu insanın yanılsamalarına ironik biçimde yaklaşır kâh zincirlerinden kurtulsa da mağaradan çıkamayışını anlatır. Konuk şiirinde hakikat –bir anlamda– zincirlerden kurtulmanın mümkün olduğu ama mağaranın dışının olmadığıdır. Şair, hiçbir zaman bu hakikati lirik ya da mistik unsurlarla süsleyip maskelememiştir, aksine bağımsızlıkta dahi var olan bağımlılık durumunu ifşa etmiştir.

 

Kendi kendine tırmanan şiir

Konuk’un şiirindeki hakikat arayışı ve ifşası, şaire özgü bir edânın oluşmasına da yol açar. Osman Konuk’un özgün tavrı özellikle yeni bin yılda yazmaya başlayan şairlerin metinlerinde iz bırakır. Ancak, genç sayılabilecek bu şairler, Konuk şiirini sırf bu edâdan ibaret sandıkları takdirde, “derin” şiirin sadece yüzeyinde kalacaktır.

Sıfır İroni’de yer alan söyleşi metinlerinde yer alan şairle ilgili en önemli ipuçlarından biri, şiirinin arka planının ne kadar dolu olduğudur. Osman Konuk’un şiir evinin karanlık odası diye nitelendirilebilecek olan bu arka plan “entelektüel dağınıklığa” yol açabilecek biçimde kalabalık değildir, ama ağzına kadar doludur. Konuk’un birçok entelektüel yazın insanından farkı, onca kaynak içinde “kendi sayfasını bulmuş” olmasıdır. Belki bundan dolayı rahat konuşur, Konuk’un şiiri… Okur tarafından konuşan bir şiir olarak görülen bu şiir, herkes tarafından anlaşılmak için yazılmış gibidir, “herhangi birine çağrı” yıllar içinde “herkese benden”e evrilmiştir. Konuk şiiri insana ait derin bir cevhere hitap ettiğinden anlaşılan bir şiirdir, ama anlatan ya da anlatımcı bir şiir değildir. Belki bundan dolayı, şaire yöneltilen söyleşi sorularında sıklıkla şiirlerinden alıntılara yer verilmiştir. Konuk’un şiirleri anlatmadığından ancak anlaşıldığından, cevaptan çok soruya gebedir.

 

Ütopya mı, distopya mı?

Sıfır İroni’de Osman Konuk’un dilinden Türkçe şiirin bir nehir olarak akışını gözleri keskin bir okur izleyebileceği gibi, şair kitabın isminde yer alan “ironi”ye açılan dil sorunlarına da değinir. Bu bölümlerde Osman Konuk, okurun karşısına, şair olduğu kadar sosyolog, sosyolog olduğu kadar eleştirmen olarak çıkmıştır. Konuk, şiir üzerine kuramsal metinler ele alan bir şair olarak fazla görünmez. Onun poetikası da, eleştirisi de şiir metninin içerisindedir. Bu anlamda metnin içerisi ya da dışarısı diye bir yer yoktur, metin vardır. Söyleşilere dönersek, Konuk’un dille savaşımını görmek için satır aralarına bakmaya gerek yoktur, açıktır:

“Dil, doğası gereği varlığa ilişkin bir yabancılaşmadır. Aynı zamanda, dünyayı aslında olmadığı kadar düzenli ve yapılaşmış gösterir. Şiir, bu yanılsamaya ilişkin bir cevap imkânı taşıyabilir. İnsana ait bir şeyin bozulabilmesi ya da bozulma fikrinin kendisi, bana çok güzel geliyor.”

Konuk için, “Edebiyatta ironi, bu anlamda, ‘dil zindanını’ bir an için aydınlatan bir zekâ anahtarı”dır. Bundan dolayı, Sıfır İroni’nin kapağında yer alan kısa paragraf şöyle başlar:

“Şiirlerimde olduğu söylenen ironi, gerçekle ilişkimin doğal sonucu.”

Osman Konuk şiiri felsefi bir arka plana da, yalınlığa da, ironiye de, hatta deneyime de indirgenemeyecek, her şeyin iç içe geçtiği bir şiirdir. İçindeki hiçbir bileşenin olumsuzlanmadığı bir çember oluşturur, bazen de “Herkese Osman Konuk’tan” boş bir çerçeve. Ancak bütünsellik içinde olumsuzlanmayan parçalar, “olumsuz bir bütünsellik” oluştururlar. Tekinsiz bir şiir dili vardır Konuk’un. “Türk şiiri Türk modernlik hikâyesinin evrensel ölçekte tek başarılı modelidir.” der. Aynı zamanda da, Konuk’a göre modern şiir, modernin kalbine daha modern bir şeyle saldırmaktır ve saldırdığın kendinden başkası değildir.

 

Küllük ya da küllük

Osman Konuk’un konuşan bir şiir yazdığı söylenebilir, ancak pek fazla konuşan bir şair olduğu söylenemez. Konuk Barthes’in görüşünü paylaşır: “Dil, insanı susmaya değil, sürekli konuşmaya, onun suçlu göstergelerini ve suçlu sözcüklerini kullanmaya zorlar.”

Günümüzde “SÖYLE! KONUŞ! YAZ!” teknofaşizminin olduğunu söyleyen bir şair neden Heves ve İtibar dergilerinde Küllük başlığı altında şiire ya da yaşamın kendisine ilişkin deneyimlerini kayıt altına almaya gereksinim duyar? Sıfır ironi’nin ikinci bölümünü oluşturan Küllük yazıları, şairin ifadesiyle, “biraz da kollektif bellekteki göksel şair, yazar imgesini yeryüzüne indirme fikrinden” doğmuştur. Konuk, bir kısım yazarların, atmosferin dışından yazıyorlarmış gibi metni ürettiklerini belirtir. Aslında, Küllük yazıları, Konuk’un “şair-eleştirmen” tavrının keskin sayılabilecek diliyle ilk ortaya çıkışıdır. Yine kendi ifadesiyle, “Edebiyatın ve bilimin aşırı kurumsallaşmış yapısı boğucu ve sıkıcı”dır ve bu kısacık notlar ona, “bir sivil yazı ferahlığı” vermektedir.

Türkçe şiirde, şairlerin şiir ve yaşam deneyimlerinin bu kadar soyunmuş olarak okurun karşısına çıktığı nadirdir. Küllük yazıları bu anlamda katmanlı anlatımından da dolayı tekrar tekrar okunacak ve okunarak tüketilemeyecek nitelikte…

Sıfır İroni, Osman Konuk okuruyla buluşurken, dilerim birden fazla baskıya ulaşabilir. Hem belki böylelikle, Sıfır İroni’nin yeni baskılarına Osman Konuk’un detaylı bir yaşam öyküsü de eklenir. Belki…

 

–spoiler–

Sıfır İroni,

ironik belki.

–spoiler–

 

 

Kaynaklar:

Lucy, N. (2003). Postmodern Edebiyat Kuramı (A. Aksoy, Çev.) İstanbul: Ayrıntı.

Assman, J. (2001). Kültürel Bellek Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik (A. Tekin, Çev.) İstanbul: Ayrıntı

Eagleton, T. (2012). Edebiyat Olayı (B. Yüce, Çev.) İstanbul: Sel

Wellek, R. (2004).Teori ve Eleştiri. Su (Ed.) Edebiyat Teorisi, Tenkit ve Tarih  (ss35-50). Ankara:Hece

‘Tanrı’yı öldürebilecek kadar güçlü müsün?”, Derya Sarı (Haz.), http://www.ayrinti.net/nietzsche/nietzsche/guc-istenci-ve-tanrinin-olumu.htm (E.T. 10.11.2012)

 

İzafi, 8 sayı, Aralık 2012-Ocak 2013.

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr