Sikorsky 

 

Ayaklarım karıncalanıyor, toprağa yakınım.

Karıncalar kemiğimden kayıp etime tırmanıyor.

Yukarıda olmak aşağıyı imrendiriyor.

Bize ait olmayan rengin parkıyız. Bak çocuklar nasıl heyecanlı.

Nasıl düşmekten korkmuyor yüzleri.

Benim içinde bitmeyen kızgınlıkla kendime. 

Toprağa ağır gelirim diye üstünde yatıyorum.

                                                             Kuşbakışı beni sakin tutamaz. 

Karnımda gezinen kedilerin ruhu bile duymuyor endişeyi.

Ben hissediyorum, engel olmaya çalışmıyorum.

Bu parçalanma,

Bu yapısal dağınık gözleri ile bana doğru yuvarlanan kedi elin.

Uzanıyor                                                 yaşlarıma, almaktan daha kolay geliyor bazılarına bahar.

Göğsümde yuvalanan mezarlara dolarlar diye telaşım kalmadı artık.

 

Çiçeklerin.

 

Geliyor ve geçiyor hepsi, eğer şanslılardansak. 

İçimdeki, çürüyen etin hesabını hareket eden bir şeyden sormuyorum.

Omuzlarıma doğru geliyor belli ki yerleşecek kafama hepsi.

Karıncaların tenimde uyumasını bekliyorum.

Dayanıyorum bu üstünlüğe.

Hareketi seviyorum, bu beni yüzleştirmekten başka ne yapabilir.

Kozası da yok kanatları çıkar da gider diye medet ummayacağım.

Minik gövdeleri ile beni yıkan bu gıcıklığın.

Burnumun içinden toprağa karışan her şey olması yolunda emin adımlarla.

 

Bekliyorum.  

 

Yolda, yatakta, öğle aralarında.

Aklımı toparlamaya çalışıyorum. 

Her ayın sonu başına bağlanır tekrar tekamülü.

Bordrolarda fazlaca vehim. 

Kur oynar oynadıkça oynatır.

Oynayarak zeytin atarım ağzıma.

Çekirdeğini yutarım içimdeki büyümek. 

Eve dönerken içimden konuşasım gelir, bakkala da borcum yok hem.

En dürüst olduğum ölüler yerine doğru yürüyorum. Doğru yürüyorum. 

Durağan bir enerji bu.

Karıncaları görmek ne fena diye utanırım kendimden.

Kendi kendimi düzelteyim isterim.              Saklanmak hayatımda bir kez. 

İçtiğim bardaktan kimse içmez. 

                    Benim için su meselesi.           Onun için tütün inat.

Oynayarak ağzındakini çiğniyorum.

Herkes dansa davet ediyor birini.

Ben kapı kolunu tutuyorum. Bu kalabalıkta açık açık seni seviyorum. 

Kağıtlardan uçak yapıyorum planör diye ben.

Kimse yanında yokken ben vardım diyorum, kendime maşallah. 

Artık sevmekten korkmuyorum ya da aşımdan. 

Kar yağışı nedeniyle buz tutan merdivenleri sekerek geçiyorum.

 

Besleniyorum.

 

Ayaklarım karıncalanıyor, toprağa sempati besliyorum.

İyi olacağım diye bir din yarattım kendime.

İnandırıp duruyorum kendimi bir şeylere.

Dans pistinde, bisiklet üstünde, omzumun üstündeyken ellerin.

Uyut beni, dayanamıyorum bu gözleri pörtlemiş patronların kısmetlerine.

Dayanamıyorum sessiz bir köpeğin bir bank önünde tükenişine.

Savaş haberlerinden,                                 dayanamıyorum  bu gülünç

parlak küpelerle bırakılan bir öğretmenden.

Geçemiyorum kayboluşların kıyameti. 

Sulanıyor içim. Parklar daha da kalabalık, karıncalarım saçlarımın arasında.

Ellerin bu kimyayı dengeler gibi sessiz. 

Kalbimden geçiyorsun,                                 bir helikopter ile      pata pata.

Yarıyorsun pofuduk bulutları çok zor iş yapıyorsun aslında.

Sesimi kısıtlama fakat kıs biraz.

Ben gürültülü. İyi. 

İşporta Polyanna.

 

İltifat olarak bakıyorsun bana 

Gözlerin devrilmiyor, umarım bu din yanlısı bir bakış değildir.  

Ben de iltifat olarak tutuyorum kağıtlardan.

Seni öpüyorum. Kapı kolunu okşuyorum.

Durmamı istiyorsan nasılsın de.

Duymak istemeyeceğin şeyler söylerim. 

Yalan konuşmam.                

                                  Ramak kalır ama konuşmam.

Yeterli alan yaratırım çünkü gereğinden fazlasına şe-rit-le-r-in var senin.

Fazla geldikçe azalmak kalıyor bana da.

Haftada bir güne kalıyor hepsi.

Kesik kesik beyaz beyaz.

Şeritleri sayıyorum hepsi geri dönüyor.

Yollar düz değil de geoit.

Eve gidecek misin? Bu seni kırılan biri yapmayacak.    

                                   Hepsi           kırıldım            diye            belki de.

Başlıyorum dediğinde oynayacağım. 

Bunda yanlış bir şey de var ama 

Beni yanlış yapıyorsun diye.

Seni yanlış yapmayacağım.

Heyecansız biri olduğun için.

Beni sevmediğin için bu şehirden gitmeyeceğim. 

O olmadığım için sana kızmayacağım hüznü beklemeyeceğim.

Çünkü hep böyleydi.

 

Sadece şu an değil.

 

Ayaklarım karıncalanıyor, toprağa kaynayan kanım.

Evlerimize dağılabiliriz artık.

Seni taşımaya gencecik yorgun. İçimdeki çürüyen etin hesabı.

Arkamda kalmayacaksın evine döndüğünde.

Telefonunu açmadığında. 

Onu sevdiğinde ya da onu tuttuğunda.

O olmayı dilemeyeceğim hiçbir zaman.

Onun yerinde olmayı dilemeyeceğim.

Kancalı kanatan ilişkilerin kadını olmadım hiçbir zaman.

Sevilmedikçe kaçtım sevişmedikçe ya da.

Her pazar sabahı uyanamadığım yatağa, yüzümü minnet etsin diye dayamadım.

Medet ummadım kimseden kimsenin gitmesini beklemedim.

Dişimi ipe bağlayıp kapıya doğru bakmadım.

Çekmedim kimseyi imrenmedim kalabalık ailelere.

Kapının kolunu tuttum.

Elimi tuttum kendimce kendimindim.

Dişçi koltuğunda bile bunu yaptım.

Şimdi seni büyüyeeeeeeeeeen bir şeye dönüştüreceğim kendime bir iltifat olarak.

Senin elini tutacağım, İstanbul’dan bir gün çıkacağız cesur olacak adımız. 

 

Cesur.

 

Ayaklarım karıncalanıyor, toprağa yemin ettim.

Yukarı doğru çıkan küçük karıncalar tüm haplarını istiyor.

Yutamadığın çoğu şeyi. Kuşlar kışın nereye saklanıyorsa ölü kan orası. 

Karnımda gezinen kedilerin ruhu ile uyandım kan ter içinde. 

Bu ucu gözükmeyen taşsız mezarlar parladı gözlerime, kıstım. 

Bu hareket halindeki evler, memleketim.

Bu yerleşen kafamda titreyen endişe. 

Bu öteki kadın olarak ben. 

Bu toprağa beden.

İşte bu birincilik kürsüsü başında yaktığım sigara.

Bu da madalya.

Mesele edilemeyecek parçalanma.

 

Melih,

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr