Dambudzo Marechera (1952, Rusape, Güney Rodezya [şimdiki adıyla Zimbabve] doğumlu – 18 Ağustos 1987, Harare, Zimbabve’de öldü) beyazların yönetimi altındaki ülkesindeki yaşamı gerçekçi bir gözle anlatan The House of Hunger (Açlık Evi) adlı öykü kitabıyla beğeni kazanan Zimbabveli isyankâr şair ve romancı.
Marechera yoksulluk içinde büyüdü. Yetiştirilme tarzına tepki gösterdi ve giderek daha fazla kendi kendine zarar verme eğilimi olan bir yaşam tarzını benimsedi. Rodezya Üniversitesi’nde okudu ancak siyahi çalışanların maaşları için düzenlenen bir protestoya katıldığı için okuldan atıldı. Oxford Üniversitesi’ne bağlı New College’dan burs aldı fakat 1977’de üniversite binasını ateşe vermeye çalıştığı için okulla ilişiği kesildi. İngiltere’de yaşadığı yıllar Zimbabve’ye taktığı da bir isim olan The House of Hunger’ı kaleme aldı. Kitabının yayımlanmasıyla gelen tanınırlığına rağmen Marechera yıkıcı ve saldırgan olmaya devam etti. 1980’de The Black Sunlight (Kara Güneş Işığı) adlı romanı yayımlandı; İlk eserinden daha az beğenilen bu eser, bir foto muhabirinin devrimci bir örgütle ilişkisinin kaotik bir bilinç akışıyla anlatımıdır. Marechera 1981’de Zimbabve’ye döndü; zihinsel ve fiziksel sağlığı kötüleşti ve sık sık evsiz kaldı. Yaşamı boyunca yayımlanan son kitabı olan Mindblast or the Definitive Buddy (Zihin Patlaması veya Kesin Arkadaş, 1984), dört oyun, bir düzyazı anlatısı, şiir ve Harare günlüğünün bir bölümünü içerir. The Depths of Diamonds (Elmasların Derinlikleri) adlı romanı müstehcen olduğu gerekçesiyle yayımlanmak üzereyken reddedilmiştir ve hâlâ basılmayı beklemektedir. Sağlığı günden güne kötüleşen Marechera, 1987’de AIDS’ten ölmüştür. Humboldt Üniversitesi profesörü Flora Veit-Wild tarafından derlenen eserlerinin ölümünden sonra yayınlananları arasında The Black Insider (Kara Muhbir, 1990), şiirlerinden oluşan güçlü bir koleksiyon olan Cemetery of Mind (Kafa Mezarlığı, 1992) ve çeşitli hikâye, oyun ve kısa bir romandan oluşan kitabı Scrapiron Blues (1994) yer alır.
Kafa Bulmaya Çabalarken
Kürkçü dükkânı Batanai Pub’a gepgeri
Kankeytolar, ifritler, umursamadığım tipler
Meşrubat bir Kola Kamışı
seni düşlerken çekiyorum,
Katliam haberlerini okuyarak
Beyrut’tan.
Riskin Sana Ait Olduğunu Bilerek Hapla
Üçüncü Dünyayı!
Gözlerimin arasında büyüdü
Kırılması zor ceviz
Tehlike parmaklarını ördü
Ağacın bukleleri arasında.
Yıldızlarla kaplı denizin karşısında patlamalar
Kafamdaki yaprakları tıraş edemedim.
(Gorgon’un soyundan gelmiyorum ben,
Ancak bir vakıa başlamıştı yeniden tünemeye)
Lejyonerler kurşunun sonuç vermemesi karşısında dehşete düştü
Başlarını salladılar, saçları alev içinde döndü
Ve dalgaların ötesinde Grenada ve Şili meşaleye dönüştü.
Gözlerimin arasında büyüdü dedim
Kırılması zor ceviz;
Köprücük kemiğimden (Cezayir’i boğazlama
planı SUYA DÜŞTÜ) ve bir çocuk büyüdü, bir katledici
tüm bu zulmün katili.
Meleklerin Hastanesinde
Meleklerin hastanesinde
Siyah gacılar kürtaj için dışarı çıktı
Kurtuluş için yola çıkan siyah gençler:
Bu ağaca İsa direği denir
Grenada’ya giden bir köle gemisinin.
Artık savaşan kalbi tanımıyorum
Şimşek ruhunun ışığı daha az
Parlak meydan okumanın aşkını kaybet
Bu ağaca İsa direği denir
Grenada’ya giden bir köle gemisinin.
Gidilecek Hiçbir Yer Kalmadı Bayım
Gidilecek hiçbir yer kalmadı Bayım
Ve buradan çok uzaklardadır
Söyleyecek bir şey kalmadı Bacım
Ve bu çok uzun zaman önce söylenmişti
Hiç kimse Taş Ev yiyemez, değil mi?
Bir kibrit vur. Görüyor musun? Karanlığın çekirdeği yok
Aç dişlerin çatlayıp çiğnemesi için tek taş
Kemiklerimin uyuması için bu dünyanın çadırını çorak toprakla
Ve parla. Beyaz adamın takım elbiseleri zencinin tutkularını ehlileştirir
“Kardeşler” kelimesini başlatmaktan daha hızlı
Güç uğuldadığında kandan ve paylaşılan acıdan daha hızlı
Ve AK-47 kalaşnikofu çığlık atan rüzgârlara doğru ateşle
Bronş granitinin bu göğüs nefesi
Yırtık ipek bluzunun altında ortaya çıktı
Kara mayınlarının ahmak vaadini bozduğu yer
Hastalıklı bir ruhun patlayan çıbanları hastalıklı kraterler
Ben Tecavüzüm
Ben tecavüzüm
Haritada işaretlenmiş
Tahmin edilemeyecek kadar vahşi
Sayfaya düzülen
Asla imparator olamayacak
İtaatkâr işçi
Dudaklarımın ritmi var
Dudaklarım bir marş
Uzuvlarım hesaplaşma
Uçuşur kaçışarak ayaklarım
Gözlerim siyah güneş ışığıdır
Saçlarımda rastalar
Denizde bu gerçeğin üzerine oturun
Çay içmeye çıktığınızda zamazingo bok püsür
Kulakların duyduğunu duymak istemiyorum
İstemiyorum görmek gözlerin gördüğünü
Beyaz bedenin ölümle kıvranıyor
Bütün yüzyıllar boyunca inatçı korkum
İyilik taştan yontulmaz
Kötücüllükten de değildir.
Erkekler tavuk kemikleri kemirir
Biliyorum testislerimi ele geçiren elektrik şoklarını.
Şimdi güneşin doğuşunun dudaklarıyla yiyorsun
Altında kıvranan beyaz bedenin
Bütün yüzyıllar boyunca inatçı korkum.