10 milyon kilometre yaptım bugün
Ömer ve Elif’le buluştum
10 milyon ağaçtan özsu topladım
Kimseye müdanam olmasın diye
Çisintili gökyüzü fırtına öncesi
çok bulutlu, gürültücü. Çimler, bebek kuzu
birtakım lastik izleri, izmaritler, dinlediğim şiir
hepsi kafadan çiseliyor
Küçük olan, Ömer, bol pantolonlu.
Boyuna hayvanlarının peşinde telaşlı
sorumluluk duygusu yüksek kurt kuzu. Aynı kökten
gelen dillerin ayrıldığı bir dal gibi
Elif’le ikisinin sözcükleri
Oynamak istiyor benimle, büyük, işte
şuradaki bulutlardan biri öğretmen sandalyesi.
Oturalım mı?
Gök gürlerken Allah’a sığınalım.
Sığınalım mı?
Elif’i nasıl tanımlarız?
Elif haklılığını nasıl savunur?
Anlaşılmak için susar mı? Elif sır verip sır saklar mı?
Burası çatallı yol
Buradan görünen manzarada
Daha anlaşılır bir dünyanın başlangıcına uğradım. Burada,
böyleyken
Keskin ve dik bir eğimdeyken
Her şey sil baştan inşa ediliyor
doyuyorsun o doğal, olağan sınırda.
Şaşırabiliyorsun hâlâ
Böyle değilken ama
Upuzun bir tünelde trafik sıkışıp kalıyor sanki
Hiçbir yere gidemiyorsun acziyetinle
Böyle çocuk değilken, sıfırdan öğrenecek hiçbir şeyin yokken
trafik sıkışıp kalıyor başlangıca dönmediğinde
toplar çarpıyor duvara aralıksız
önümüz çukur wait & see işaretleri çoğalıyor
özeleştiri… utanç… özeleştiri… utanç…. yaylım ateşleri
her şeyi çok ve en çok bilenlerin zapturaptında
Karanlık bastığı zaman
dikkat ve alâkayı dağıtan, yalnız usanç
ve yorgunluk getiren piyasacılar peydahlanıyor
boynuna iştahla dolandırıyorlar göbek bağını
10 milyon kilometre yapıp geri dönüyorum ben
iki yılan bir kertenkele görüyorum dönerken
Keskin ve dik bir eğimde
İki kardeşle vedalaşıp
Öpücük atıyorum uzaktan öpücük alıyorum
Hatta Binbir Gece masallarına kadar gidip
(o kadar 10 milyon kilometre ki…)
Dilenciye boş tabaklarla hayali ziyafet çeken o Bağdatlı Prens’in
sofrasına tekme atıyorum.
Kolay değil biliyor musunuz
10 milyon kilometre yapıyorum bugün