SABAH
Olmadı mı, bir zamanlar, altın varaklara yazılacak sevimli, kahramanca, harikulade bir gençliğim benim, – şansın bu kadarı da fazla! Hangi suçmuş, hangi hataymış şu anki zayıflığımı haketmeme sebep? Siz değil misiniz hayvanların kederden hıçkırdığını, hastaların umudunu yitirdiğini, ölülerin kâbus gördüğünü iddia eden? Gelin benim düşüşümü ve uykumu anlatmaya çalışın. Bir dilencinin Pater ve Ave Maria dualarını döne döne okuyarak kendini ifade ettiği kadarı elimden gelir benim anca. Konuşma kabiliyetimi yitirdim.
Gene de cehennem günlüğüm bugün bitti galiba. Cehennemdi yalan yok – eskisi yani! insan evladının kapılarını açtığı.
Aynı çölden aynı geceye bitkin gözlerim gümüş yıldıza uyanır, her zaman, uyanırken de heyecana kapılmaz hayatın Kralları – üç müneccim: kalp ve ruh ve tin. Biz ne zaman gideceğiz, kumsalların ve tepelerin ötesinde, ne zaman selamlayacağız yeni emeğin doğumunu, yeni bilgeliği, tiranların ve şeytanların kaçışmasını, batıl inancın bitmesini, ne zaman tapacağız – ilk biz ama! – yeryüzünde Noel’e!
Göklerin şarkısı, halkların yürüyüşü! Köleler! Lanetlemeyelim hayatı.
ÇOCUKLUK
III
Ormanda bir kuş var, şarkısı sizi durdurup yüzünüzü kızartır.
Bir duvar saati var, çalmıyor.
Bir çukur var, içine beyaz hayvanlar yuva yapmış.
İnen bir katedral ve çıkan bir göl var.
Küçük bir araba var, koruda terk edilmiş veya patikadan koşarak iniyor kurdeleler dolanmış.
Kostümlü küçük komedyen topluluğu var, orman kenarında yolun üstünde fark edilmiş.
Sonunda da, insan acıkıp susayınca, birisi var sizi kovan.