Arkadaşlık İnancının Dehâyı Dönüştürdüğüne İlişkin Detaylar.

 

 

Aile dedikodularına katılırım. Aile dedikodularında apaçık dedikodu yaparım.

Anneme “gır gır gırr” der demez…

Annem Kars’ın en feldar adamının adını yapıştırır bana:

“Garıştırıcı Neco”.

Yani aile arasında fişlenmişim…

Dürüst bir itiraf: Hiçbir dedikoduya arzumla katılamadım arkadaşlarım arasında.

Arkadaşlar şöyledir: Zayıf halka bira almaya gider, sahilde kalan iki kişilik arkasından konuşur.

Arkadaşlıklar böyledir güneşli hafta sonu sahillerinde, belki Miami’de de.

Şimdiye kalmış mıdır bilemedim: Fakat bir tek vergi verecek sınıfa gelmemiş yoksulların arkadaşlıkları

güzelliğiyle öldürücüdür, ölümünedir.

Tabii çocukların arkadaşlığı… saftır. Radikaldir!

Biliyoruz ki “arkadaş” kelimesini bilmezler. Yalnız içini bilirler ve “arkadaş” diye seslenmezler.

Sosyal Demokratlar dışında kürsüden “Arkadaşlar” diye seslenen kalmamıştır.

Konumuz bu değil –biliyorum–  ama mantıklı olmak zorunda kalırsak;

birbirine “arkadaş” diye seslenen dünyalıların sayısı az Marksist çok Anarşistler sayısıncadır.

Konumuz derken benim sözünü etmem gereken bu değil!

Aslında diyeceğim o ki; yeteneği sıfıra çeken her şey arkadaşsızlıktan doğar!

Örgütlü olmak oğul İsa için ne kadar gerekliyse, işçi sınıfı için de ölümcüldür.

Örgütlülükten kastım, arkadaşlıktır.

Dikkatini çekiyordur, okurum, “dost/luk” demedim!

“Arkadaş” dedim. Arkadaş kelimesini muhafazakâr bulanlar olabilir.

X kuşağının muhafazakârlığı…

Şimdi İngiliz jönlerinin “conservative” kelimesini küfür olarak kullanmasına benzeş küfür yiyebilirim okurumdan.

Alışkınım… “dokunulmaz” olmadım. Hep dayak yedim arkadaşlarımdan.

“Arkadaşımı size söyleyeyim, siz beni tanıyın” da diyebilirdim.

Dünya basit değil artık, uzaylıların aptallığa tahammülü olmadığı için gelmediklerine inananlar varsa, onlardanım.

Uzaylılar gelseydi, önceliklerinde Fransızlarla arkadaş olmak olurdu.

Uygarlığı gönül fakirliği sanan kasabalılar da dinlesin ki:

Zarafeti ne sandın vahşi barbar! Seçilmiş barbarları tenzih ediyorum.

Çadırında devletten kaçarak yaşayan Moğollar da uzaylıların arkadaşlık önceliğidir ant içerim.

Yavaşlarsak; evet, arkadaşlıklar gerçekten içinden çıkılmaz bir konudur.

Sayısız “arkadaş”ın vardır ama hiç arkadaşın olmamıştır. En iyi arkadaşın kuyruklu bir sıçandır.

En iyi arkadaş mağaraya çekilen dehanın, mağarada ona yarenlik eden doğa bireyi kokarcadır.

En iyi arkadaşı kokarcadır o iyi oğlanın…

Çünkü masamıza gelip, “Birbirinizi çok seversiniz, tanışın” ısrarıyla kulağıma bağırarak anlattı tırnak içindeki şu öyküyü:

“Avustralya’nın dağlarına çıkacağım. Bir mağaraya sığınıp onu çağıracağım: Kokarcaa! Kokarcaa!

Kokarca sesimi duyacak ve arkadaş olacağız.”

Aslında arkadaşlığı geçen, yalnız kalp uygarlığına inananların anlayabileceği bir süreç var bu hikâyede.

O, onu çağırmış, o da dört ayağı kanda bir av olsa da kalkıp gelmiş. Arkadaş olmuşlar.

Kokarca gerçekten kalkıp gelmiş o çocuğun yanına.

Ben bu kadar delirdim.

Basit bir konudan delirir mi insan?

Evet delirir.

Bana “Deli” diyen o zarif Mirelle’e,

Hiddetle, “Bir daha bunu tekrarlarsan aramızda çok ciddi tartışma çıkacak” dedim.

Arkadaşlığın ne demek olduğunu bilmemekle suçlandım.

Arkadaşlığın en kralını ölmek üzere olan kedimle yaptım.

Arkadaş kelimesi inzivaya çekilmek kadar korkunç hâle geldi.

Arkadaş kelimesi hükümet için çalışmak anlamı edindi.

Arkadaşlığın içi boşaltıldı, çok dedikodu yapıldı.

 

2022 Ocak, Acıbadem

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr