bir leş kokusu yükselip cennetten [1]
kilitlediler kapıları ve yattılar, ama kederle
soruyorum kendime
yukarı köy hangi yöne düşer
ölü bir misafir ne zaman uyanır
su nerde tıkanır, uyku nerde bozulur –
anlatıyorlardı:
kudret helvası ve bıldırcın yağmurundan çok korktular
o vakit tünedi bir kötülük dağlara
göz bebeklerinin etrafına:
aydınlık mağaraların yankıları artık ses vermez
aynaların ortasında açar güller
bir nehrin kenarından yükselir kuzey rüzgarının kokusu;
iran’ın –rezo’nun kızı, naşi’nin anası- iran’ın nehrinden.
on dört günlük bir yolculuğa çıktık
ıssız bir şehrin eteklerinde uyusunlar istedik
ama rahat vermedi elbakof’un kurtları, elbakof’un ayıları
harabe bir evin avlusuna dek kovalandık
atalarımızın cesetleri tekmil çürümüş içeride
ve bir leş kokusu yükselip cennetten
oluverdi rüyalarımızın bir parçası.
umut bizde, biz de sarhoş yıkıntılar arasında kaldık takılı
artık kalmadı bir lezzet, süpürmek için kendimi
ve de kara kışta içine girip örtüneceğim.
görüyorum,
hem de kendi gözlerimle
artık melekler de yalnız
artık rüzgarlar da okşamaz olmuş kulaklarımızı.
[1] “bêhneke genî ji cinetê” adlı şiirin çevirisi. Bu şiir yine benim tarafımdan Yunancaya çevrilip online Yunanca bir dergide yayınlandı. (Suat Baran)