Pandemide normali ararken delirdim mi?

 

Üç tarafı duvarlarla çevrili Bizansiyya’da

bir evin içinde

kaos güncellemeli galaksi 2020 sevgilimle

birlikte yaşıyoruz.

Bir evin içinde aynı anda ikimiz de yaratıcı olamıyoruz,

ben kendi içimde coşarken

o öyle görmeyi istemeyeceğim kadar hasta oluyor.

Bazen de saldırgan, vahşi doğasını özleyen bir yırtıcı.

Ona henüz bunu söylemedim,

Yaratıcılığının benimle ilgili olduğunu

ama tahmin ediyor.

Ona göre;

benimle iyi anlaşıyorsa, keyfi yerinde, sırtı pekse

her şey gibi yaratıcılığı da yolunda gidiyor

bana göre doğal ortamından mahrum bırakılmış yırtıcı sendromu içinde.

Arkadaşları ondan cinli diye bahsederdi

bir anda a noktasından b noktasına belirerek

onları şaşırtıp, ürkütürmüş.

Bana sorarsan Speedy Gonzalez ve Tazmanya canavarı karışımı

ona sorarsan Alpanso de Lagardia

hayali bir kürek mahkumu.

Pandemi öncesi uyumadığı her dakikayı yan yana geçirirdik

bir nevi benim hayat envanterim.

Bana hikâyeler taşır, gerçek olmayan gerçeksi olaylar anlatırdı.

Ya da birbirini gören gözlerimiz sürtünüp yeni kıvılcımlar yakardı.

İşte gece,

o ve diğerleri uyurken; gün ve günler içinde topladığım bütün bilgileri, duyguları, hatıraları

birleştirip

hayali mekânlar, diyaloglar, arkadaşlar kurduğum zaman.

Bütün dünya nimetlerini tattıktan sonra cennete girmek gibi.

O kadar tatlı yani.

Artık geceyi de beraber bitiriyoruz.

Şikâyetçi değilim

Âşıklıktan şikayet edilir mi?

Ama ben onun gibi içimdeki coşkunluğu aniden ve hızlıca zıplayarak dışa vuramıyorum

bu yüzden bana ben hariç herkesin uyuduğu bir büyü lazımdı.

Bu büyüyü ararken

evimi tanıdım

bahar temizliğine denk gelecek şekilde tüm dolapları üç tarafı duvarlarla çevrili evimi

evirdim çevirdim kendime göre çekiştirdim.

Mutfak sanatlarında kendimi geliştirdim.

Unu, çikolatayı ve tereyağını karıştırdım

karbonatla köpürttüğüm yumurta akıyla birleştirdim

hepsini birbirine kardım

en sonunda

onu tanıyan son insanlardan biri olduğum yaşlı bir bilgenin bir sözünü anımsadım

aydım

ayıldım

“Sabahlar dünyanın cennetiydi ve insanlar uyanmaya başladıklarında cehenneme dönüyordu.”

Gençken sabah erken saatlerde uyanıp herkes uyurken resim yapmayı severmiş.

Gecelerimi,

karanlığına biriktirdiğim her şeyi, sabahın aydınlığına gizleyen bilge

aydınlık sandığım şey değildi

bunu bir çeşit dünyanın tersine dönmesiyle keşfettim.

Bu arada

kendimle konuşabilmeyi de deneyimledim

daha doğrusu eskiden kendimle ne kadar boş konuştuğumu fark ettim

duygusal acılarımın bana neler yaptığına, canımın ne kadar çok acıdığına odaklanmışım

onu hiç telkin etmemiş eleştirmemiş

aynı nehirde iki kez yıkanamayacağını söylememişim,

onu büyütmeye, iyileştirmeye hiç çalışmamışım.

Bu sefer düşündüm de

peki ben iyi bir arkadaş mıyım?

İnsan kendiyle olan arkadaşlığında başarısızsa

bir başkası için iyi bir arkadaş olabilir mi?

Neo-normale dönünce ilk işim arkadaşlarımla neo-arkadaşlıklar kurmak olacak

üzerine daha çok düşüneceğim.

Kendi hayal dünyamdan son çıkış

inecek var

deyip

bastığım yeri algılamaya çalıştım

toprağa hiç dokunmadığımı biliyordum

şimdi daha da çok biliyorum

çünkü toprak beni üstünden atmaya çalıştı.

Önümde az buçuk yeşile fidana çiçeğe karıncaya

sadece işime geldiğinde dokunup

onun bana dokunmasına izin vermemişim

Allah da “Ya kulum öyle mi,

ben yarattım sen ölmeye bıraktın

al sana onsuzluk

yeryüzünü beton mu sandın?”

dedi.

Allah’ım biliyorum ben iyi kullarından olamadım,

iyi kulların

senin yarattıklarına sahip çıkanlardır.

Her şeyi, ben ve diğer her şey diye ayırdım,

gaflete düştüm

kendimi dünyanın merkezi sandım

aldandım

aldattım.

Bir düş gördüm sonra:

Gangsteryenlerle marsiyenler karşılaşmışlardı

 düz çorak bir toprakta

Doğa Ana onlara sordu:

“Girilmemesi gereken odaya girdiniz mi?”

İki grup da hayır cevabını verdi

Doğa Ana da onlardan bir parçalarını ve seslerini alarak ortadan kayboldu

Bu böyle 2 kere daha tekrarlandı

Gel zaman git zaman

Artık her biri odunlara bağlanıp ayak uçlarındaki çalı çırpının yakıldığı bir an

“keşke yasaklı odaya girdiğimizi söyleyebilsem, çok pişmanım” diye geçirdiler içlerinden.

O anda yağmaya başlayan yağmur ateşi söndürdü 

Doğa Ana sağ omuzunda bir parçaları, sol omzunda sesleriyle birlikte yeryüzüne indi.

Gangsteryenlerle, Marsiyenlere şefkatle yaklaşıp

“Kim işlediği günahı itiraf edip pişmanlık duyarsa, o kişi affedilir” diyerek

omuzlarındakilerini onlara  geri vererek orman cennetine döndü.

Kerevetin bereketiyle birlikte düşler âleminden çıkarken

Ona söylemek istediğim ama hiç söyleyemediğim bir şey

Kendiliğinden çıkıyor ağzımdan

Akdeniz’de bir zeytin ağacının altında

Quae nocent docent.[1]

 

[1] Yaralayan şeyler öğreticidir.

 

Share on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedInPrint this pageEmail this to someoneShare on Tumblr