uygarlığın ruhu / kuklanın sonu
okumayacağım kelimeler biriktirdim, sondaj haritalarında
veda yıldızları, bahçıvanın yeşil makasında yeni hazineler
buğdayları buduyordum daha bereketli lavanta tohumlarına
sert havlular, ıslak kumsallar, plastik sandalyeler ve saatler
ileri kalan (bazı) saatler, gelmeyen bazı çaylar, bir çay daha lütfen
vahşi atlardan bahsediyorum, mektup göndermenin huzurundan
hani sana gece olmamasından, diyelim ki oldu, o zaman gündüz
perdeleri kapat, uykuları unut, uzaklıktan konuşmak istiyorum
çocukları asla anlamayacağımızdan, ekmek ve eğlenceden
niçin mutsuz bozkır, niçin çıplak kadınlar, niçin fakir bazı insanlar
mektuplarımız buluşsa barışacak sanki bütün kırgınlar, suçlular
hakikaten kimden doğmuştur suçluluk, hangi uygarlıkta
ipsiz yalnızlık nasıl da alçalıyor yanımda, unutkanlığınla
uçurtmalar külleniyor insanların kıskandığı mezarlıklarda
işte bazı geceler çıplak, bazısı sırdaş ve yıldızlı izdihamlar
terk edemediğim bir sanat yazılıyor şantiye apartmanında
mektuplar gönderiyorum sarmaşıklara, anlatıyorum
uzaklığını soruyorum, değişmeyecek alıngan kıtaya
dünya trans-atlantik turistleri kucaklıyor ve parçalıyor bulutları
böyle havalarda yanılmaz yağmur, içerisi ayrılır dışarıdan, pencereden
kimi ülkelerde yaratılış öykülerine ilgi hemen her zaman düşük kalmıştır
insanlar alçaklığın esiri olur, yap-bozlar, şirk lavanta tohumları
ilk insanı kimin doğurduğu metnin katmanlarında berraklaşır
dünya! – sen mi daha çıplaksın toprak kurak kaldığında
soda şişeleri, espresso kapsülleri, itfaiyenin demir merdivenleri
biraz geriye süpürsek yeraltından çiçekleri kimse incinmez
bir ceviz daha kıralım, biraz daha büyütelim incir çekirdekleri
güneşler yetiştirelim suskunluğun tozundan: “merhaba”
dönüp gelen her değirmenin tozu, birkaç gün daha bizim
çıkaracağız tadını, acı demin, demlenmiş çayın, deminkilerin
vahşi sokak atlarından bahsediyorum, gölgelik ormandan
az ötedeki balıklardan, hiç de merak etmiyorlar güverteyi
az daha ötede sardunyalar ve uzayan sarmaşıklar olanca yaşlı
evet, kalbimizdeki şekeri ılık tutmalı, hep kahve fallarında
hayır, bu cümlede bulamazsın aradığın ayrılığı, askıya alınan aşkları
yaşadıklarımız biraz da sabrederek sevmektir tasvir edilen dünyayı