Ben İzmirli Ahmet,
Dinleyin bir zahmet.
Tenbel Ahmed’in eniştesi.
Kes-yapıştır, kes-yapıştır Kıbrıs Şehitleri’ni
İşaretledim ruh haritama insanların yüzlerini
Gergin hayvan, ağzında çiğneme gençleri, bırak
Krishnamurti bağırdı duvarda yankılanarak
“Korku, çatışma getirir”
Korku u u
Çatışma a a
Getirir ir ir
Komşular duyun siz de:
Kötülük kıyasla beslenir
Baktım, karşıda bencileyin neşesiz bir adam
Kendimi zar gibi önüne attım
Dinlemedim yol yordam
Tenbel Ahmed’in eniştesi bu, hemen tanıdım
Ziya Gökalp masalından, her şeyi hatırladım
Hani sarayda aşk yüzünden deliren şehzade
Hani acısı öyle çok ki günlük işlerden azade
Hani Tenbel Ahmet kör kuyuda buluyor da kızı
Yeniden parlıyor şehzadenin endorfin yıldızı
Masalda fazla yeri yok ama kalmış aklımda*
Seven bir erkek mahzun duruyor karşımda
Sordu: “Okuyan mı kaldı hâlâ benim masalımı”
Dedim: “Ben maykılım
Atarım beklenmeyen çalımı”
Anlattım: “Ben de bir masalda bahadır pehlivanım
Bilmez kimse, bildiğimi ben kendimde saklarım
Sen belli ki kendini bu yolda yalnız sayıyorsun
Kaç mahkemede sanığım ben, biliyor musun
Hepsinde de yargıçlar acımasızdır
Alış buna, maykıllar savunmasızdır”
Canım enişte, çok çekti
Sevdiğini aldılar elinden bir horoz vakti
Kim aldı, niye aldı, masalda yazmıyor
Eşkiyalar kızı bir kuyunun dibinde saklıyor
Kız neden mi kuyuda, bu konuyu hiç açma
Tenbel Ahmed masalı aslında çok saçma
Ben de masalıma anlam katmak için çalıştım
Olmadı ama, sonra bu gördüğüm şeye alıştım
Kuyudaki kız da gitmiş, yalnız kalmış anlaşılan
Kader bu, bizi bu yolda karşılaştıran
Gözler anlayınca birbirini, vücutlar sevindi
Birden üstte gök çöktü, altta yer delindi
Madem gelmiştik iki maykıl bir araya
Bu sefer uysun evdeki hesap çarşıya
Kollarını belime uzattı
Dedim ki: “Üzgün biriyle sevişmek istiyorum”
Alnım omzuna yattı
Dedi ki: “Uçurumdan geliyorum”
Parmağı gözüme değdi
Dedim ki: “Ne güzel, odamda iç çamaşırıyla
dolaşan bir yabancı”
Başını usulca eğdi
Dedi ki: “Ev senin, ama benim hancı”
Bacaklar bacaklara dönsün
Dedim ki: “Bir yabancıdan daha güzel ülke
yok imiş”
Çatışma ateşi sönsün
Dedi ki: “Ruh dediğin karmaşık iş”
Ne güzel şey sevişmek
Dedim ki: “Sus, her şeye gözüm doluyor”
Didişmeden çelişmek
Dedi ki: “Bir şey seni tutuyor”
Gözler uzun uzun baktı birbirine
Dedim ki: “Aynı yöne çevrilelim”
Su döküldü altın kumaş üzerine
Dedi ki: “Saçına tutundu elim”
İki nehir bir geçitte karıştı
Dedim ki: “Aynada hep güzeli aradım”
Renkli kuşlar bir sevinci kapıştı
Dedi ki: “İyi, sırtına telefon numaramı yazdım”
Kollarımız birer QR okuyucu
Dedim ki: “Küçük ruhlar, kendinizi salın”
1 tahta oturduk 2 kanun koyucu
Dedi ki: “Ne güzel battı göbeğime sakalın”
Nasıl desek: Aşk için artık vakit çok geçti
2 erkek Babil Kapısı’ndan üzgün geçti
Bitmedi bitmez Savaşın Felaketleri**
Korkuyu yenemez iyiliğin cılız işaretleri
İzmirli Şatır Ahmet manzum yazar
İster durur, ister yürür, ister koşar
Aynaya baktım fan fini fin fon sonrası
Sırtıma yazılmıştı telefon numarası
O numara hariç ben hiç umutlu değilim
Gördüğümü söylemeye varmıyor dilim
Ey insanlar, biraz üzülün
Neşeden öfkeden başka duygular var
Üzülmek de duygu, üzülmek mümkün
** Goya.