uzaklığın sabit güneş
zaman ve saçlarının kendi üzerine
yavaş ve geometrik bir etkisi olmalı
aynı yatak, aynı sabah, aynı kapıdan
çıkan ince dünyaya uyanıyorum
yumurtanın sıradanlığı konu oluyor
gün ilerliyor, uzatmayacağım
yetmez arkeoloji, ilerliyor ve sessiz
kuyu doluyor mutlu kavimle
bir gün ölüyorum, yakın şimşekler
uçurtma yırtmacında ilkel şemsiyeler
yağmur düşüyor değişmeyenlerden yürüyerek
aklımda evet imparatorluğun garip adası
kimse gündüze alışmadığından ikindi
büyüyor ayrılık oyunu değildi değirmen
seni daha fazla üzmeyeceğim
her söylediğimde hareketsiz alfabeyi
dur duman, duyar mısın sesi mesela
o maviyi daha yüce, daha bilinmez
okumak da demeyelim, daha hayat daima
renk ile duygu mesela, akşama değişiyor
rüzgâr diğer koyda mim oynuyor
ışık açmıyor kızıl sezginin aydınlık yüzüne
saksılar devriliyor ıslak gecede
yıldız sönüyor ve kule yaşlanıyor
bittiğiyle – sevmediğim yas,
sevmediğim uykular ve sevmediğim yorgan,
iyi geceler kaldı diyordum sonunda
tutuk durdu uzaklığın sabit güneşe