leopar macbeth
bir rüyaya uyanıyorum
b*ş*m* t*k*ns*z b*r y*st*k-g*c*y* k*yd*ğ*m, rüya.
herkes birbirinin sahtekârı.
elime kan mı bulaştı?
elime kanınız mı bulaştı?
çıkaramaz mı arabistan’ın bütün ıtırları
bu küçücük ellerden,
sizin kara kanınızı?
+çek o hain ağzını
yazma bulanık kaleminle adımı.
unutuyorum varlığını
sen artık yoksun!+
ürkünç rüyam boyunca bir leoparın sırtında yalancı-iyimser-bakışlıların arasından geçtim.
leopar sıcaktı,
dostum oldu.
adını bilmediğim dostum
rüyanın biteceğini
kükredi bana.
adı olmayanlar, adı olanlar
diye iki ayrı tür yarattım.
“allahım! hissediyorum ben senin bir parçanım”
içimden bir isim verdim leopar’a: leopar macbeth.
leopar macbeth, kendisinin yüzemeyeceği derinlikte, karanlık bir suya uğurladı beni.
suyun seni boğmadığı,
kendi elinle kendini boğduğun
büyülü tehlikeli bir su.
öleceğim,
ellerim beni boğuyor
benim ellerimden
yalancı-iyimser-bakışlıların da elleri.
ölüyorum sandığım yer
rüyanın içinde bir başka rüyaymış.
uyansam,
başımı tekinsiz bir yastık-geceye koyduğum rüyadan; 2 saniyelik, ama orada 30 yıl,
rüyanın içinde kaldım.
adımlarım yaralarım oluyor ayaklarımda
iki numara küçük ayakkabının içinde
rüyanın sonunu gördüğüm ufka
yürüyorum.
gökyüzünün laciverdimsi; kalın yavru ağzı-turuncu çizgisi ve sarı çizgisi ve mor-eflatun çizgisinin sarılı olduğu sonsuzlukta galaktik tozum sadece.
leoparca bir dilde, rüyadan simülatik kendiliğime uyanıyorum.