gayrettepe’de mülakat
salih ya da halis olmalı,
duru konuşuyor.
odadan çıkarken alnının terini
odaya girerken gözlüğünün camını sildi. buğulanmış
bir yakınının vefat haberini almış da üzülmeye fırsat bulamadan
ilk taksiye atlayıp görüşmeye gelmiş havası var,
cebindeki son parayla
taksiye atlamış havası.
taksinin camlarını sildim. buğulanmış.
bahar diyelim; ismini sormadım
saçlarını, başka saçlarının üzerinde toplamış
saçları, başka saçları ve bambaşka saçlarıyla birlikte
baya bir saç. palet renk.
sabah duşunu alıp koyulmuş yola,
kurulanmış.
özgüven sakinliğinde fakat
heyecanına yenik görünüyor;
tırnaklarını yemiş.
en makul izahı şu: telaşeli slow
saçlarını çözüp suya yatırdım. yağlanmış.
ahmet
takım elbisesi, kol düğmeleri, ayakkabıları ve saatiyle
milyarlarlık biri. başvurduğu pozisyonun getirisiyle
asla götüremeyeceği kıyafetler üzerinde. evde canı sıkılmış.
işe bir gram ihtiyacı yok
bu onu, grubun açık ara favorisi yapıyor
girişken, güler yüzlü ve yakışıklı da
bu onu, daha da zenginleştiriyor.
arabasına bir çizik attım. nazarlık.
çağla.
çağla olduğunu, ahmet izlerken öğrendiğim çağla.
toplantı odasında en az kalan yarışmacı.
nasıl geçti sorularını
gözyaşlarını tutmayarak yanıtladı. içeride saçmalamış
ahmet çağla’yı teselli ediyor
omzuna elini attı. eli sırtına doğru ilerliyor
müsait bir yerde durdu.
lavaboya gidiyor çağla,
akan makyajını editleyecek
musluğun suyunu kestim. alışsın.
bekleme salonunda yanımda oturan özge
aynı üniversiteden mezunmuşuz, iki üst dönemim.
bir süre yüksek lisans için yurtdışında bulunmuş
dönmüş sekiz aydır iş arıyor
başlarda seçici davranmış da artık
ne olursa çalışacakmış. anne baba baskılıyor
yüzüne, ebeveyn mutsuzluğu hâkim.
o hissi bilirim
özge’yi daha iyi bir şirketten görüşmeye çağırdım.
kabul almış.